AİLEDE ÖZGÜVEN

Güncel 22 Nisan 2013 18:11
A
a

GÜL-DER ve ADEF tarafından organize edilen, Aile Eğitimi seminerlerinin 2012-2013 Eğitim Dönemi Yedincisi yapıldı. 19 Nisan 2013 Cuma günü saat 20.30’da, 19 Mayıs İlkokulu konferans salonunda gerçekleşen seminerin sunumunu, Konya’dan gelen eğitimci yazar Kadir KESİCİ hoca yaptı. Anadolu İmam Hatip Lisesi son sınıf öğrencisi Samet KILCI’ nın Kur’an-ı Kerim tilaveti, Necat YAZIC

1. AİLEDE ÖZGÜVEN

Kendine güveni, tam gelişmiş bağımsız sorumluluk duygusu ile davranabilen araştıran, soruşturan kişiler topluma ve insanlığa dolayısıyla İslâm’a faydalı olmuş, istifade edilmiş kişilerdir.

Bunun tersi hayatı boyunca her yaptığından şüphe duyan, içinden geldiği gibi davranmayan çekinen, eleştirilmekten korkan, kendini kendi olmaktan engelleyen bağımlı kişilerin kendine ve yaşadığı topluma faydası olmaz.

İnsan kazandığı yetenek ve becerilerle ne yapacağını bilen kendine güvendiğini bilen ve toplum içinde de kendisine güvenildiğini hisseden olmalıdır. Bütün bunları yaparken insanın içindeki güç özgüven gücüdür. Özgüveni değişik tariflerle anlatacak olursak, Özgüveni şu cümlelerle tarif edebilir, anlar ve anlatabiliriz.

Özgüven; Bir insanın mutlu ve başarılı hayat geçirmesi için gereksinim duyulan bir kişilik unsurudur, öğesidir.

Özgüven: fikirlerini kabul ettirmek, iyimserlik, istekli olmak, sevgi, gurur, bağımsızlık, güven, eleştirilere açık olmak, duygusal olgunluk ve kapasitesini doğru değerlendirme becerisine sahip olmak olarak da düşünebiliriz.

Özgüven; kendimiz ve yeteneklerimiz hakkında pozitif ve gerçekçi bir anlayışa sahip olduğumuz anlamına gelmektedir.

Diğer taraftan, özgüven eksikliği veya olmaması durumunda ise; kendinden şüphe duymak, pasiflik, boyun eğme, aşırı uyum gösterme, yalnızlık, eleştirilere karşı hassas olma, güvensizlik, depresyon, aşağılık duygusu ve sevilmediğini hissetme gibi kavramlarla tanımlanabilir.

Her insan Allah’ın yarattığı mükemmel bir varlıktır. Bu mükemmelliği hayatı boyunca alacağı eğitim, karşılaşacağı zorluk ve kolaylıklar, aile ortamı, çevresi, bağlı olduğu kurum ve kuruluşlar olumlu veya olumsuz yönde etkileyecektir.

Bu kişilerin özgüveninin olup olmamasından doğrudan ilgilidir.

Özgüvenin gelişmesi için çocukluk hatta bebeklik döneminden itibaren geliştirme ve kişinin özgüveninin oluşmasında buna dikkat etmeliyiz.

Allah’u Teala insanı yaratırken farklı farklı kaabiliyetlerde ve becerilerde yaratmıştır. Bu becerilerin oluşmasında genetik olarak anne ve babanın etkisinin yüzdelik diliminde %30’a yakın olduğu diğer becerilerin ve yeteneklerin gelişiminin sonradan kazanıldığı düşünülürse özgüveni geliştirmede insanın karşılaştığı her türlü etkiyi hesaba katıp ona göre davranmalıyız.

Aile bireylerinin birbirlerine güveni tam olmalıdır. Özgüvenin birinci kaynağı olan “aile” güven vermiyorsa, aile bireylerinin, daha çok da çocukların güvenleri sarsılmış hatta yok olmuş olur.

Özgüvenin oluşumunda çocukluk döneminin büyük önemi vardır. “Demir tavında dövülür.” atasözünü bu anlamda iyi düşünmek gerekir. Çocuklukta oluşan karakter yapısının hayatı kuşattığını aklımızdan hiç mi hiç çıkarmamamız gerekmektedir.

Özgüven önemli bir kişilik özelliğidir. İnsanlara hayatları boyunca karşılaşacağı zorluklarda dayanma, cesaret, mücadele etme ruhu, taktik geliştirme vb. kişilere kazandıracağı özelliktir. Özgüven insana moral verir, güç verir. Daha fazla dayanma istek ve çaba göstermeye sevk eder. Başarılar karşısında gurur duymayı sağlar.

Özgüven, insanın kendisiyle barışık olması, kendini olduğu gibi kabul etmesi; yani olumlu benlik algısıdır. Bir insanın, bir gerçek egosu vardır; bir de olmayı istediği, arzu edilen egosu vardır. Bu iki egoyu da bilen ve bunları birbirinden ayırt edebilen bir kişinin benlik saygısı olduğunu söyleyebiliriz.

İnsanın yapacağı işlere cesaretli davranmaya, özgüveni sayesinde ulaşır. İnsanlar bildiğini, gördüğünü, duyduğunu başarılı biçimde yapıyorsa özgüvenin verdiği gücü unutmamamız gerekir.

Özgüvenin olmaması durumunda; becerimizi, deneyimimizi sahip olduğumuz değerleri bildiğimiz halde endişelenir, kaygılanır, yapılacak işlerde emin olmama, ürkeklik söz konusu olur.

Özgüven, insanlara karar vermede inisiyatif kullanmada işin içine başkalarını katmada yardımcı bir güçtür. Özgüveni olan insan hedeflerine plânlı bir şekilde rahat, kararlı, doğru yaptığına inanarak, hissederek yapar ve gerçekleştirir.

Bütün bunları yaparken de iç muhasebe yaparak kendisini sorgulayan bir yapıda insan olur.

Özgüveni oluştururken ve gereksinim duyarken şunları kendi kendine sormalıdır. Kendimize ne zaman ve ne kadar güvenmeliyiz.

Toplumun içinde beraberliğimizin olduğu ve olmasını düşündüğümüz insanlar içinde özgüvenimizi ne kadar kullanabiliriz.

Bunları daha önceden düşünmeli ona göre değerlendirme yapmalıyız

İnsanların içinde bizi üstün niteliklere taşıyan veya tersi durumda bizi yetersiz kılan etkiler nelerdir? Sorusunu iyi sorup cevabını önceden hazırlamalı ve özgüveni o ölçüde kullanmalıyız.

Özgüvenin, yetiştiğimiz ortamın, kılık kıyafetin, aile yapısının, okul ortamının, arkadaşlık çevresinin ve ilişkilerinin etkisinin de olduğunu hiç unutmamalıyız.

Özgüvenimiz bizi bazen yanıltabilir, bunu da inancımızla ve tevekkülle aşmaya veya kabullenmeye çalışmalıyız. “Sizin hayır bildiğiniz şeylerde şer, şer bildiğiniz işlerde hayır vardır,fakat siz bunu bilemezsiniz.” (2 Bakara, 216) uyarısını aklımızdan çıkarmadan kendimize ve özgüvenle güçlendiğimiz gücümüzün sınırlarını da iyi tespit etmeliyiz

Başarısız durumlarda insanlar kendilerini başkalarıyla kıyaslamamalı veya kıyaslatmamalıdır. Nasip, kısmet kavramları inancımız bağlamında iyi anlayıp kavranmalıdır. Özgüvenin başarıya götüren güç olduğunu bildiği gibi aksi durumlarda nasip, kısmet değilmiş diyerek Allah’a sığınmalıdır. Her şeye rağmen, her avantaja rağmen sığınılacak yardım beklenecek kapının Allah olduğunu bilmelidir.

Bu olumlu ve olumsuz duyguların özgüveni geliştirmede etkisini unutmadan özgüvenin süreklilik göstermesi gerektiğini unutmamalıyız. Allah bize dünyada her şeyi işaret, ayet olarak verdiğini bilerek kendimizi geliştirmeye, önemsemeye, düşüncelerimizi paylaşmaya, anlamaya ve anlatmaya önem vermeliyiz.

Özgüvenin gelişmesi için insanları sorumluluk almaya, iş yapmaya, yaptırmaya, kapasitesi ölçüsünde zorlamalı teşvik etmeliyiz.

Her insanın becerilerinin sergileneceği bir vitrin mutlaka vardır. Hareketin olduğu yerde bereketin olduğunu özgüvenin bunları yapmada önemli etkisinin olduğunu düşünmeliyiz.

Dünyanın sürekli döndüğünü, döndüğü için bir takım ilahi kanunların oluştuğunu hayat bulduğunu iyi anlamalı bunda bizim almamız gereken çok şeyin olduğunu anlamalıyız. Çevremizde olan, gelişen bütün olaylar bize bir ip ucu vermeli, özgüveni oluşturmada bilgi kaynağı olduğunu anlamalıyız. Onun için özgüveni iyileştirmek için son olarak aşağıdakileri hatırlayalım.

· Kötü şeyler yerine iyi şeylere ağırlık verin.

· Kendiniz hakkında olumlu düşünün.

· Deneyimlerinizden ders çıkartın.

· Gerçekçi hedefler belirleyin.

· Cesaretli olun.

· Öğrenmeye devam edin.

· İşe yarar şeyler yapın.

· Basitliğe önem verin.

· Değişimi hoş karşılayın.

İnsanlar özgüvenin yararını, zararını, deneyimleri ve tecrübesiyle değerlendirmeli, doğruyu bulmalıdır. Özgüvenin insanlara faydasının tartışılmazlığını vurgularken, anlatırken, yapacağı işlerin Allah’ın emir ve yasakları doğrultusunda olması gerektiğini unutmamalıdır.

2. AŞIRI ÖZGÜVEN VE SAKINCALARI

Aşırı özgüvenin insanlara yarar yerine zarar vereceğini de unutmamalıdır. Özgüven fazlalığı da kişilik açısından doğru bulunmayan bir güçtür. Aşırı özgüvene sahip kişiler kendine ait olmayan yapmacık hareket ve davranışlar içine girebilir. Daha önceden karşısındaki kişilere verdiği özgüven görünümünü, intibaını, karşılaştığı zor durumda komikliklerle veya yanlış davranışlarla yıkabilir. Dolayısıyla güven verdiği kişiler nazarında aşırı özgüvenin verdiği güçle kendini yok edebilir, önemsiz kişi kılabilir.

Aileler çocuklarından yapamayacaklarını isteyerek aşırı özgüven pompalayarak çocuğu yanlışa itebilirler. Çocuk bu durumda annem, babam ne yaptımsa memnun olmadı düşüncesine kapılır. Bu durum hayatı boyunca olumsuz bir iz olarak kalabilir. Anne ve babalar aşırı özgüven ve övgüden kaçınmalıdırlar.

Özgüvenin; kişinin kendini olduğu gibi görmesi, kendisini üstün veya aşağı görmemesi olduğunu bilmesi demektir.

Kişiler özgüvenlerini uygularken çok dikkatli de olmaları gerekmektedir. Bir başkasına özgüveni de anlatırken o kişinin yapısını iyi bilmemiz gerekmektedir. Doğru olmayan sonuçlar çıkabilir, bunu iyi düşünmeliyiz.

Özgüvenin oluşumunda, uygulanmasında kişinin yetiştiği ortamı ve kültürü, değerleri göz ardı etmemeliyiz. Dünya’nın doğu ve batı yakalarının insanların yaşantılarını farklı kıldığını iyi bilmeliyiz.

Eğitim, bilim adına almamız gerekenleri, okunan kitapları seyredilen film vb. şeylerin inancımıza, düşüncemiz insani yapımıza uygunluğunu iyi kavramalıyız. Hayalci, yapılama birebir alıntıların bizi sıkıntıya sokacağını iyi bilmeliyiz. Yapılabilirliğini, geçerliliğini sorgulamalı, o anlamda bu düşünceleri özgüven olarak almalı ve değerlendirmeliyiz. Doğru olmayan sloganlardan, sözlerden, abartılmış söz ve hareketlerden kaçınmalıyız.

“Doğru, ikna olunmadıkça geçerli değildir.” Kişilere anlatırken, yaparken kabul edilmesinin şart olduğunu bilmeliyiz. Çocuğumuza veya bir başkasına anlatırken bu düşünceyi aklımızdan çıkarmamalı, olumsuzluklarda, başarısızlıklarda, performans kayıplarında bunu göz ardı etmememiz gerekir.

Motive etmede aşırılığa kaçmamak gerekir. Hep anlatılan ve anlatıldığında da tebessümle yanlışlığı ortaya konan : “Asker; üşümez, acıkmaz, yemez, içmez…” gibi aşırıya kaçan özgüven aşılaması hiç mi hiç doğru değildir. Eşyanın tabiatına aykırı gerçekle bağdaşmayan yaptırımları özgüvene örnek olarak kesinlikle almamalıyız.

Bazı psikologların kişileri, bazı sosyologların toplumları, yanlış özgüvenle yönlendirdiğini düşünürsek, medya organlarının yanlış özgüven örneklemelerinin sonuçlarını aklı selim kişiler anlamada ve bildirmektedir.

Özgüven verirken veya sergilerken inancı, kültürü, aileyi ve çevreyi düşünerek hareket etmeliyiz.

Her insanın kaldırabileceği kadar yük vermeye, sorumluluk almaya ve aldırmaya özen göstermeliyiz.

Özgüvenin oluşumu ve uygulamasının sürecinin devamlılık içinde olması gerektiğini hiç hatırımızdan çıkarmamalıyız. Eğitim bu özgüvenin özünü oluşturmaktadır. Eğitim kişinin hayatı boyunca kazanacağı davranış değişiklidir.

Peygamber Efendimiz: “Beşikten mezara kadar ilim öğreniniz.” buyurmuyor mu? Bu mesajı Müslüman olan herkesin iyi anlaması, Allah’a kul olmada emir ve yasaklarda kendinde bulacağı gücü ve özgüven oluşumunu iyi anlaması gerekmektedir.

Müslüman ümitli olacak, bu ümidini besleyecek duyguları her zaman dinç tutacaktır. Her yaptığının sonucunu nereye bağlayacağını bilecek, özgüveninde sınırını kendisi tayin edecektir.

Karşılaşılan zorlukların aşılmasında yüce yaratanını unutmayacak, her şeyin onun izni ve ihsanıyla olduğuna kayıtsız iman edecektir. Sıkıştığında herkesten daha yakın olduğunu bildiren yüce Mevlâ’ya inanacak, dua ve niyazlarla ondan yardım dileyecektir. Biz Müslümanlar bizim yapmamız gerekeni yapmadan belki de Allah’ın yardımını beklememizi sorgulamalıyız. Bakara sûresinin 186. ayetinin mesajını iyi anlamalıyız. “Kullarım benden sana sorarlarsa ,şüphesiz ben yakınım. Bana dua edenin, dua ettiği zaman duasına karşılık veririm. O halde onlarda benim davetime icabet etsinler ve bana inansınlar ki doğru yolda olsunlar.”

Yaptığımız veya yapamadığımız her şeyde Allah’ı unutmamamız gerektiğini özgüvenin doğru yerinde kullanılması gerektiğini bilelim.

Özgüvenin oluşmasında ailenin başlangıcı çok önemlidir. Aile kurulurken aileye katılacak kişilerin; eşlerden her birinin bunlarla birlikte doğacak çocukların, aileyi kuşatacak akrabaların,yakınların ve çevrenin etkisi unutulmamalı, hesaba katılmalı, iyi düşünülmelidir.

Aile yuvası kurulurken birbirini seven, anlayan özgüveni oluşmuş açılımcı kişilerin kuracakları aile yuvası, başlangıcında özgüvene hazır bir aile yuvasıdır.

Karı koca birbirleriyle evlenirken bir kişi olarak kendilerini düşünmemeli, akrabaları, yakınları ve bunların Dünya’ya, Ahiret’e bakış açılarını da hesaba katmalıdır. Özgüvenin oluşumu veya oluşmamasında da bunların katkısını hesaba katmalıdır.

3. ÖZGÜVENDE ANNE VE BABANIN ROLÜ

Ailede büyüyen çocuğun özgüveninin oluşumunda nelere, nasıl dikkat etmemiz de çok önemlidir.

Anne; karnında büyüttüğü çocuğunu iyi düşünmeli, dengeli beslenmeli, stresten uzak, huzurlu ortamları seçmelidir. Karnında büyüyen dünya harikası çocuğu için özgüvenin buradan başladığını bilmelidir.

Müslüman hayatı boyunca hep cennete gidecek yolları ve engelleri aşmaya çalışacağı için annenin bu özgüveni çocuğuna vermesi önemlidir. Unutmayalım ki Peygamber (s.a.v) “Cennet annelerin ayakları altındadır.” buyurmuyor mu?

Çocuğun doğumuyla birlikte özgüven verilmesi devam etmektedir. Ona babasının görevi sayılan ve bundan da sorumlu olacağı isim verme, çocuğa özgüven açısından çok önemlidir.

İslam toplumunda ve diğer toplumlarda da bunu görmekteyiz. Saygın kişilerin, önderlerin, ilmiyle yaşamışların vb. kişilerin isimlerinin çocuklara verilmesi hem aileyi mutlu etmekte, hem de çocuğu motive

etmektedir. İsmiyle özgüvenin bir parçasını kendinde hazır bulmaktadır. “Muhammed” isminin verilmesi saygının devamı, yaşatılması, ismini aldığı peygamberimizin güzelliklerinden uygulamak ve yaşantısına katmak bu isme göre davranmak çocuğa özgüven açısından çok önemlidir.

Günümüzde çoğu ailelerin sorumsuzluk içinde olduğu, çocuklarına topçu, popçu günübirlik yaşayan ve turfanda gibi hayat sürenlerin hayatlarının çabukça söndüğü kişilerin isimlerini verdiklerinden dolayısıyla bu kişiler de bütün olumsuzlukları olmasa da, motive olacak özgüven oluşturacak bir nitelik oluşmamaktadır.

Erkek çocuklarına Ali, Ömer vb. önemli şahsiyetlerin isimlerinin verildiğinde büyüyüp anlama yaşına geldiklerinde Hz. Ali’nin cesurluluğu, ilim konusundaki üstünlüğü, Hz.Ömer’in İslam’dan önceki ve sonrasında şereflendiği dinin verdiği adalet duygusunu, Fatih’in isim olarak verildiğinde çağ açan, çağ kapatan bir komutan olduğu anlatıldığında, çocuğun özgüven kazanımlarında önemli katkısının olduğu vurgulanmalıdır.

Kız çocuklarına Ayşe, Hatice, Meryem isimlerinin niçin verildiği bu isimlerin hayatlarındaki mücadele ve yardımları anlatılmalıdır. Hz. Meryem’in özelliği şahsiyeti günümüzde kızlarımızın ihtiyacı olan iffetini, namusunu koruması anlatılmalı ve iç motivasyon olarak özgüven ismiyle birlikte kızlarımıza kazandırılmalıdır.

Günümüzde İslâm mücadelesi veren topraklarda şehit olan liderlerin isimlerinin verilmesi, o toplumlara geriden inanılmaz bir güç vermekte özgüvenlerini tazelemektedir. Tersinden düşündüğümüzde düşmanların sevinmeden korkmalarına yol açmakta, kardeşlerimize Müslümanlar kardeştir, mesajının yansıması olarak görülmektedir. Filistin’de Ahmet Yasin’in şehit edilmesinin ardından Müslümanların bu ismi erkek çocuklarına vermesi görünmeyen bir güç olarak destek bulmakta, oradaki Müslümanlara özgüven tazelemekte, mücadelelerini daha kararlılıkla sürdürebilmektedirler.

Çocuklarımızın kardeşlerinin olması onlarla birlikte yaşayabilmeleri, onlara özgüven açısından çok önemlidir. Kardeş sayısının fazla olması çocuklarımıza bir güç ve kuvvet vereceğini, dolayısıyla da özgüvenin oluşmasında önemli bir etken olduğu unutulmamalıdır.

Kardeşlerin birbiriyle iyi birer arkadaş olduğu birbirlerine özgüven aşılayacağını, aile içinde özgüvenin tesirinde ve uygulamasında birer parça olduklarını unutmamalıyız ve bilmeliyiz. Ümmetin sayıca çoğalmasının İslam’a katkısını unutmamamız gerekir.

Akrabalık bağlarının güçlü olması yakınların içten samimi ve mutlu gözükmeleri çocukların özgüven kazanımında büyük bir etki sağlamaktadır.

Ailede sevgi, takdir özgüvenin oluşmasına önemli bir etkidir. Sevilmeyen, horlanan dikkate alınmayan çocuklarda içe dönüklük ve özgüven eksikliği doğurmaktadır.

Peygamber efendimiz: “Çocuklarınızı çok öpün, her öpüşünüzün karşılığında cennetten bir derece alacaksınız.” buyurmaktadır. Günümüz psikologları ve eğitim bilimcilerin kanaatleri de bu yöndedir. Çocukluk yıllarında çocukla temas halinde olmak, sevgimizi göstermek, başını okşamak nitelikli birliktelik sağlamak çocuğun özgüven açısından bir gelişimidir.

Yetim, öksüz çocukların başının okşanması, onun korunması, Peygamber Efendimiz tarafından da tavsiye hatta emir olarak belirtildiği düşünülürse eksikliğin giderilmesinde özgüvenin oluşmasının önemi ortaya daha da belirgin olarak çıkmaktadır.

Ebeveynlerin alış - veriş yaparlarken, beraberlerinde bulunan kişilerin yanında çocuklarına önem verip onların fikirlerini dikkate almalarında çocuğun özgüvenine katkıda bulunacağını düşünüp değerlendirmelidirler.

Büyüklere sorsanız küçüklüklerinde baba veya anneleriyle yaptıkları alışverişte dikkate alınmalarının kendilerine özgüven açısından önemli katkı ve tecrübe kattığını söylemezler mi? Hatta üstüne basa basa defalarca bunu tekrarlayıp o gün bugündür hiç yanlış yapmam demez mi? Bu yaklaşımlar gerçekten de herkesin kabul edebileceği yaklaşımlardır.

Özgüvenin oluşumunda bedensel güçlülüğe de ihtiyacımız olduğunu bilmeli, dengeli ve yeterli beslenmeye dikkat etmeliyiz. Aile sofralarına nelerin gelebileceği, konabileceği bilinçli bir şekilde oluşturulmalıdır.

Anneler bu konuda gözü gibi korudukları yavrularının, bebeklikten itibaren beslenmelerine dikkat etmelidir. Anne sütünün faydasını bilmeli, içerdiği mineral ve proteinlerin hiçbir gıdada olamayacağını anlamalı, bebeğini kendi sütüyle beslemelidir.

“Çocuğa annesinin sütünden daha yararlı ve hayırlı bir süt yoktur.” (1) hadisini unutmamalıdır. Anne sütünün iki yaşına kadar verilebileceğini kitabımız Kur’an-ı Kerim’de;

“Emzirmeyi tamamlamak isteyenler için anneler çocuklarını iki tam yıl emzirirler. Onların (annelerin) yiyeceği, giyeceği, örfe uygun olarak babaya aittir. Hiçbir kimseye gücünün üstünde bir yük ve sorumluluk teklif edilmez. Hiçbir anne ve hiçbir baba çocuğu sebebiyle zarara uğratılmasın- (Baba ölmüşse) mirasçı da aynı şeyle sorumludur. Eğer (anne ve baba) kendi aralarında danışıp anlaşarak (iki yıl dolmadan) çocuğu sütten kesmek isterlerse onlara günah yoktur. Eğer çocuklarınızı (bir süt anneye) emzirtmek isterseniz örfe uygun olarak vereceğiniz ücreti güzelce ödediğiniz takdirde size bir günah yoktur. Allah’a karşı gelmekten sakının ve

bilin ki, Allah yapmakta olduklarınızı hakkıyla görendir.” (2 Bakara, 233) belirtildiğini kendi imkan ve sağlığını düşünerek bu mesajı önemsemeli bunun, çocukta beden gelişimiyle birlikte özgüvenin oluşturabileceğini iyi anlamalıdır.

Annenin küçük yaşlarda her türlü bebeğiyle birlikteliğinin şahsiyet, karakter oluşumu ve bunları destekleyecek uygulayacak olan kuvvet ve gücün özgüven olduğunu bilmeli, ona göre davranmalıdır.

Anne bebeğini uyuturken söyleyeceği, mırıldanacağı şarkı ve sözlerin bebeğinin beynine yazılacağını, bunu ileriki yaşlarda tatbik edeceğini düşünmeli, ona göre söz ve ninnilerini seçmelidir.

Bebeklik dönemi ve sonrasında her türlü ağlamanın önemsenmesi gerekmektedir. Sevgimizi göstermemiz, ona güven verecek özgüven oluşumunda önemli bir etken olacaktır.

Bütün yapılacak olanların özgüveni pekiştireceği ve geliştireceğini, anne ve babalar olarak ailede örnek alınacak ilk kişiler olduğumuzu unutmamalıyız. Dinimizi öğrenip yaşayan, uygulayan, uygulatan olmamız gerekmektedir.

ÇOCUKLARA ÖZGÜVEN KAZANDIRILMASINDA, ANNE VE BABAYA DÜŞEN GÖREVLER

1- Çocuklarınızı ve onların davranışlarını önemsediğinizi hissettiriniz...

2- Çocuğunuzun korku ve endişelerine saygı duyun.

3- Çocuklarınızı küçük düşürmekten şiddetle kaçınınız.

4- Çocuğunuza kendisine has yetenekleri ortaya çıkarmasında yardımcı olunuz.

5- Yaptıkları ve ilgilendikleri şeyleri katiyen küçümsemeyiniz. 6) Çocuklarınıza söz – konuşma hakkı veriniz. 7)Çocuklarınızı bağışlamaktan korkmayınız. 8) Kapasitesine uygun olmayan beklentilerden kaçınınız. 9) Yaptıkları ve ilgilendikleri şeyleri küçümsemeyiniz.

ÖZGÜVEN İLE ALAKALI OLUMLU KAVRAMLAR

Ehliyet niteliklerine sahip olmak,

Kendi değerinin farkında olmak,

Atılganlık,cesaret, güven,

Dayanıklılık, işbitiricilik,

Kendinden emin olmak,

Girişkenlik,kararlılık,

Vazgeçmezlik, azim,

Yetenek, yeterlilik,

Yüreklilik, yiğitlik,

Gözü pek olmak,

Kabul edilmek,

Cesur olma

Emniyet,aktif olmak.

ÖZGÜVENLE İLE İLGİLİ OLUMSUZ KONULAR

Çekingenlik,

Kibir, huzursuzluk,

Kendine güvenmemek,

Korkaklık, güvensizlik,

Pısırıklık, kararsızlık,

Dayanıksızlık, pasiflik

kendini değersiz görmek,

Tedirginlik, sorumsuzluk,

Yetersizlik, beceriksizlik,

Kendinin farkında olmamak

Çay ve çeşitli ikramın sunulduğu molanın ardından ikinci bölüme geçildi.

 

Eğitimci yazar Kadir KESİCİ seminerin İkinci Bölümünde “AİLEDE NEFİS MUHASEBESİ ÖZDENETİM” konusunu ele aldı.

 

AİLEDE NEFİS MUHASEBESİ/ÖZDENETİM

Özdenetim Nedir?

Öz denetim; kendini, duygu ve düşüncelerini yönetmedir.

Hedef belirleme ve bu hedefe göre kendini harekete geçirmedir. Kısaca, insanın kendi kendini yönetme yeteneğini kazanmasıdır.

İnsan, hem problemdir hem de problem çözen şunu unutmamalıyız ki, varlığın en şereflisi insandır ve bütün varlıklar insan için yaratılmıştır.

Her problemin merkezi ve çözümü de insandır, oradan başlanmalıdır.

وَلَقَدْ كَرَّمْنَا بَنِي آدَمَ وَحَمَلْنَاهُم فِي الْبَرِّوَالْبَحْرِ وَرَزَقْنَاهُم مِّنَ الطَّيِّبَاتِ وَفَضَّلْنَاهُمْ عَلَىكَثِيرٍ مِّمَّنْ خَلَقْنَا تَفْضِيلا (İsra:70)

İNSANIN İNŞASI, “İÇ”TEN BAŞLAR

İlk şekillenme insanın içinde olur, ilk düzen insanın içinde kurulur. “ettakvâhu, hâhunâ”

Yani İslâm, inançla insanın içinde öz denetimi, iç disiplini sağlar.

İçte kurulan bu düzen, insanın dışına da yansır, yön verir.

MEKKE DÖNEMİ, “İÇ İMAR” DÖNEMİDİR

Rasûlullah,13 yıl Mekke’de iç imarla uğraşmış; kalbleri şirk tortularından temizlemiştir.

İçte tevhidi hâkim kıldıktan sonra, Medine’de dış biçimlendirmeye geçmiştir.

Mekkî âyetler iç imar ihtiva eder.

Medenî âyetler, ahkâmla, yani dış imarla ilgilidir.

ÖNCE İNSAN DÜZELTİLMELİ

İnsanın düzeltilmesi, haritayı düzelten çocuğun cevabında gizlidir.

Evet, her şey insanın düzeltilmesine bağlı. insanın düzelmesinin yolu

Allah ile arasının düzelmesi yani Allah’la ve Allah’lı bir hayat yaşamasıdır.

İslam’a göre iç düzeni, iç disiplini yani öz denetimi sağlamanın yolu; tasavvuftur ve bunun ilk mekânı da ailedir, evdir.

ÖZ DENETİM VE TASAVVUF

İslâm’ın dünyanın tanzim ve imarına ilişkin ilkeleri yanında, insanların ruh ve gönül dünyalarının eğitimi ve güzelleşmesi için ölçüler getirmiştir

Hz. Peygamberin, belki de en temel görevi; ruhları eğitip yüksek bir ahlâkî olgunluğa ulaştırmaktır.

TASAVVUF, İÇ DİZAYNDIR

Şeriat bilgisi iki kısma ayrılır:

1- İslâm’ı daha ziyade dış organlarla ve bir yerde resmî ve topluma bakan yüzüyle ilgili hükümlerini araştırıp inceleyen fıkıh ilmi,

2-islâm’ın batınî/derûnî cephesini inceleyip, ibadetlerin ruha etkileri ve bunların getirdiği psikolojik haller üzerinde yoğunlaşan tasavvuf ilmi.

TASAVVUF, DİNİN ÖZÜNE UYGUN YAŞAMAKTIR

Tasavvuf, maddî ve manevî kirlerden arınıp, güzel ahlâk ve vasıfları kazanarak, dini; özüne uygun bir keyfiyetle yaşayabilme gayretidir.

İnsanda iç disiplini, öz denetimi sağlamada da en etkili kurum; tasavvuftur.

ASRIMIZDA TASAVVUFUN GEREĞİ

Şu bir gerçek ki, asrımız şehvet, duygusallık ve maddeci bir asırdır.

Bu hastalıkları tasavvufî bir terbiye ile tedavi edebiliriz.

İhsan mertebesinde yaşayarak çözebiliriz.

SADECE SÖZ HALLETMEZ

Şehvet meseleleri sadece sözle halle- dilemez, bilakis rûhî terbiye, çevre ve yaşantı gerekir.

Maddecilik de sadece söz ile giderilemez, aksine sözle beraber iman hisleri, iman zevki ve şuur gerekir. İsyankarlığın tedavisi yine sadece sözle olmaz. Allah korkusu, vera’, takva ve edeple olur. Bunun da amelî yolu tasavvuftur. (said havva, ruh terbiyemiz, sh.20)

TASAVVUF VE BİD’AT

Tasavvuf; kalbin sıhhati ve nefsin temizliği konularıyla yakından ilgili olması nedeniyle, mükellef olan bütün insanlar hakkında gerekli olan bir ilimdir.

Fakat tarihi seyr içerisinde bu ilme, diğer ilimlere karışandan daha çok bid’at ve hurafe karışmıştır. Bu karışan şeyler, tasavvuf ilmini bazen bilmeceye, bazen sanki nasslardan/ayet ve hadislerden ayrı ve ilmî olmayan herhangi bir şeye çevirmiştir.

TASAVVUFUN REHABİLİTE EDİLMESİ

Tasavvufî mirası tümüyle reddetme ve tümüyle kabul etme gibi bir tercih yoktur önümüzde… Bu nedenle alınacak ve terk edilecek şeyler için bir ölçü gereklidir.

O ölçüyü de Rasülüllah, veda hutbesi’nde “size iki şey bırakıyorum, onlara tutunursanız sapıtmazsınız. Onlar da Allah’ın kitabı ve Rasülü’nün sünneti’dir.” Diyerek ortaya koymuştur.

Ne mutasavvıflar, ne de başkaları hatasız değildir. Hatasız olan ancak Kur’an ve sünnet’tir.

İMAM MALİK VE GERÇEK

İmam malik, Rasûlullah’ın kabrini ziyaret ederken “bu kabirde yatan zatın dedikleri alınır. Bunun dışındakilerin dedikleri alınır da atılır da” demiştir.

İşte gerçeğin ölçüsü budur. Rasûlullah’tan başka, hiç kimse masum değildir. Çünkü o, ismet sıfatı ile muttasıf ve vahyin kontrolünde idi.

Yine imam malik: “tasavvuf bilmeyen fakih, fıska; tasavvuf bilip de fıkıh bilmeyen zındıklığa düşebilir. Bu ikisini kendinde toplayan hakikate ulaşır” demiştir.

ÖZDENETİM VE BÜYÜKLER

Anne-babanın hem Allah’a karşı, hem kendi nefislerine, birbirlerine ve topluma karşı, hem de çocuklarına karşı görevlerini yerine getirmenin yolu; nefis muhasebesi ve murakabesidir.

AYAĞIN TAŞA TAKILDIYSA

Eskiler, “ayağın taşa takıldıysa, içine bak.” Derlerdi.

Sebepleri kendi içinde görebilmek, kendini sîgâya çekebilmek; yanlıştan korunabilmenin ilk gereğidir.

Geleneksel kültürümüz deki “nefis muhasebesi” her eylemin ardından gelen bir eleştiri ve temizlenme halidir.

Günümüzde insanların gözü hep dışarıda gibidir, en az gördükleri, en az tanıdıkları kendileri… yani, hep ayağına takılan taş kabahatli.

KUSURUNU GÖREBİLME

Hangi meslek ve sanatta olursa olsun tekamülün, gelişmenin ilk şartı, kusurunu görmektir.

İnsan ancak işlediği hataları görebildiği ve bu hataları tekrarlamamak için azmedebildiği ölçüde gelişme gösterir.

SÖYLENMESİ KOLAY YAPMASI ZOR BİR İŞ

Bir kimse, eğer manevî hayatında ve insanlığın gereği olan faziletlerde tekamül etmek, istiyorsa, bütün dikkatini kusurları üzerine yoğunlaştırmak zorundadır.

Bu ise söylenmesi kolay, fakat tatbiki zor bir iştir.

Çünkü insan nefsini sever ve onu kusurlu görmek istemez.

Şeytanın en önemli desiselerinden biri, insana kusurunu itiraf ettirmemektir.

NEFSİMİZİ TEMİZE ÇIKARMAYALIM

فَلَا تُزَكُّوا أَنفُسَكُمْ هُوَ أَعْلَم بِمَنِ اتَّقَى. (Necm:32)

وَمَا أُبَرِّىءُ نَفْسِي إِنَّ النَّفْسَ لأَمَّارَةٌ بِالسُّوء (Yusuf:53)

قَدْ أَفْلَحَ مَن زَكَّاهَا وَقَدْ خَابَ مَن دَسَّاهَا .(Şems:9-10)

وَمَا أَصَابَكَ مِن سَيِّئَةٍ فَمِن نَّفْسِكَ. (4 Nisa:79)

NEFİS, ŞEYTANIN AYARTMASINA AÇIKTIR

İnsan, kendisini masum gösteren meyillere karşı uyanık bulunmak, bunların şeytanın telkinlerinden başka bir şey olmadığını hatırda tutmak zorundadır.

مَا كَانُواْ يَعْمَلُون. وَلَـكِن قَسَتْ قُلُوبُهُم وَزَيَّنَ لَهُم الشَّيْطَان(Enam:43)

وَزَيَّنَ لَهُمُ الشَّيْطَانُ أَعْمَالَهُمْ فَصَدَّهُمْ عَنِ السَّبِيلِ.(Neml:24)

NEFSİ TERBİYE,ÇOCUĞU TERBİYE GİBİDİR

Babalık şefkatiyle çocuğunun iyi veya kötü arzusuna uyan bir kimse, çocuğuna iyilik etmiş olmaz. Bilakis onu hayatta büyük tehlikelerin içine kendi eliyle atmış olur.

Halbuki iyi bir terbiye, bazen çocuğun arzuları- na muhalefet etmeyi, onu kötü alışkanlıklardan koruyup iyi alışkanlık- lara sahip kılmak için disiplin altına almayı gerektirir.

İnsanın kendi nefsini terbiye etmesi de bundan farklı değildir.

MÜ’MİNLER HATADA, GÜNAHTA ISRAR ETMEZLER

وَالَّذِينَ إِذَافَعَلُواْ فَاحِشَةً أَوْ ظَلَمُواْ أَنْفُسَهُمْ ذَكَرُواْ اللّهَ فَاسْتَغْفَرُوا ْلِذُنُوبِهِمْ وَمَن يَغْفِرُ الذُّنُوبَ إِلاَّ اللّهُ وَلَمْ يُصِرُّواْ عَلَىمَا فَعَلُواْ وَهُمْ يَعْلَمُونَ .(3 ÂL-İ İMRAN:135-136)

Allah, imanı sevdirdi, isyanı çirkin gösterdi

وَلَكِنَّ اللَّهَ حَبَّبَ إِلَيْكُمُ الْإِيمَانَ وَزَيَّنَهُ فِي قُلُوبِكُمْ وَكَرَّهَ إِلَيْكُمُ الْكُفْرَ وَالْفُسُوقَ وَالْعِصْيَانَ(Hucurat:7)

Ayetin Gereği, İrademizi İyi Yönde Kullanmalı, Nefis Tezkiyesi V Kalp Tasfiyesi İle Arınmalıyız.

NEFİS, İÇİMİZDEKİ FİRAVUN’DUR

İçimizde, Musa Ve Firavun Taşırız. Nefsimizi Azdırırsak, firavunlaşır. Öz Denetimini Yapar, Muhasebe Ve Murakabe Altına Alır,ihsan Sırrına Uygun Yaşayarak Islah Edersek, Mûsa’laşır. Öyleyse Gelin İçimizdeki Firavunları Öldürelim.

ÖZDENETİM VE MUTLU YUVA

İç Düzenini Kuramamış, İç Disiplinini Sağlayamamış, Öz Denetimi Gerçekleştirememiş İnsan, Problemli İnsandır, Huzursuz İnsandır.

Bu Huzursuzluğu Dışa Yansıyacak Ve Başkalarını Da Mutsuz Edecektir.

Mutsuz İnsanlarla Mutlu Yuvalar Kurulamaz.

Evini Otel Ve Lokanta Gibi Gören İnsanlarla Evler Cennet Bahçesi Haline Getirilemez.

AİLE EĞİTİMİ VE ÖZDENETİM

Kendi içinde düzenini kuramamış bir baba, evde otorite kuramaz.

Kendisiyle barışık olamayan bir baba, eş ve çocukları ile barış sağlayamaz.

Onun için eşlerin nefis tezkiyesi ve ruh terbiyesine, kalp tasfiyesine ihtiyaçları vardır.

Kendini idareden aciz olan bir insan, aileyi nasıl idare edecektir?

Öyleyse aile eğitiminde öz denetim için, manevî eğitime de çok ihtiyaç vardır.

İÇİ BOŞ BİNA GİBİ

İnsanın nefsini, ruhunu, kalbini yani iç dünyasını eğitmeden dışını eğitmek zordur.

İç düzelmeden dışa yapılacak müdahaleler, içi boş dışı hoş, iç ve dış bütünlüğü kurulmamış insanlar ortaya çıkarır.

Kıyafeti düzgün fakat hal ve hareketi bozuk bir genç için,bir allah dostu şöyle der: “mükemmel bir bina, ancak içinde insan yok.”

İşte iç disiplinini, öz denetimini sağlayamayan insanlar da içi boş bina gibidir.

ÇOCUK VE ÖZ DENETİM

Öz denetim eğitiminde ilk temel yaklaşım, çocuklarımıza ne yapıp ne yapmaması gerektiğini açıklamak, ona yol göstermektir.

Bu, “bir ustanın çırağına sanat öğretmesi” gibidir.

Usta çırağına işin kolayından başlayarak öğretir. Öğretimini onun gelişim hızına göre ayarlar.

Yavaş yavaş sorumluluk verir. başarısını destekler, yanlışını düzeltir.

Nerede güveneceğini, nerede başında durup bekleyeceğini bilir. Ona yanılma payı bırakır.

Toyluk yanılgılarını bağışlar. Beğenildiğini gören çırak da işine dört elle sarılır.

Ustasına benzemek ve ona yetişmek için tüm yeteneğini ve çabasını ortaya koyar.”

EVDE DİSİPLİN SAĞLAMAK İÇİN NE GEREKİR?

Evde Disiplin Sağlamak İçin Salt Otorite Ve Güç Kullanmaya Gerek Yoktur. Bu Konuda:

1- Bilgili Olmak

2- Bilinçli Hareket Etmek

3- Sabırlı Ve Hoşgörülü Olarak Tutarlı Davranmak

4-Çocuğun Safında Olup Onu Desteklemek Yeterlidir.

EBEVEYN KORKUSU VE ÖZDENETİM

Anne-babasının yanında iken dayak ya da ceza korkusuyla sesi kesilen, anne-baba kontrolü kalkınca çığırından çıkan çocuk, öz denetim yetene- ğini kazanmamış demektir.

Diğer bir ifade ile,doğru olanla olmayanı özüne sindirememiştir.

CEZA VE ÖDÜLÜN YERİ

Ceza korkusuyla ya da ödül arzusuyla da çocuğun davranışla- rına çeki düzen verilir.

Ancak sağlanan düzen sürekli olmaz.

Bu sebeple çocuk eğitiminde ceza korkusu ve mükafaat arzusu hiçbir zaman ön sırada yer almamalıdır.

Yemekteki tuz ölçüsünde olmalıdır.

OTORİTEMİZİ HİÇ KULLANMAYACAK MIYIZ?

Anne-baba,“peki otorite- mizi hiç kullanmayacak mıyız?” Diyebilir.

Tabii ki kullanacak. Ancak otorite, alışılagelmiş anlamda korkutarak saygı elde eden çatık kaşlı bir güç değildir.

Gerçek otorite, bir konu hakkında bilgi sahibi olmaktır.

Yani anne babalar bu konuda bilgili, tecrübeli ve güvenilir, olmalıdır.

ÇOCUĞA YOL GÖSTER

Öz denetim eğitiminde birinci yaklaşım; “çocuğa ne yapıp yapmayacağını açıklamak, ona yol göstermektir.”

Öz denetimin sağlanması için çocuğa kuralların nedenleri açıklanmalıdır.

Böyle bir yaklaşım çocuğun kuralları benimsemesini sağlar.

ÇOCUĞU DESTEKLE

Öz denetim eğitiminde ikinci temel yaklaşım; “desteklemek”tir.

Yani çocuğun olumsuz davranışlarına tepki göstermek yerine, olumlu davranışlarını takdir etmek, pekiştirmek ve desteklemektir.

ÇOCUĞUN SORUNUNU ÇÖZ

Olumsuz davranışın devamı halinde, önce bu olumsuz davranışın nedeni araştırılmalıdır.

Davranışın ardında bir ihtiyaç, çözülmemiş bir sorun olabilir.

Sorunlar çözülmedikçe, ihtiyaçlar giderilme- dikçe olumsuz davranışlar devam eder.

Çocuğun doğru davranışları takdir edilmelidir. Böyle çocuklar daha çok söz dinler, hevesli, mutlu ve güvenilir olurlar.

ELEŞTİRİDE,ÇOCUĞUN KİŞİLİĞİ HEDEFLENMEZ

Eleştiriler, çocuğun kişiliğine yönelik değil, yaptığı şey ve sonuçlarıyla ilgili olmalıdır.

Yani zemmi fâil değil, zemmi fiil olmalıdır.

ÇOCUK EĞİTİMİNDE SES TONU

Çocukları Bağırıp Çağırarak Eğitemeyiz. Onlarla Konuşurken Ses Tonumuzu İyi Ayarlamalıyız.

Anne ve Babanın Çocuklarına İyi Örnek Olmaları Gerekir.Örnek Olmayan Anne Babalar, Örnek Evlat Yetiştiremezler.

ÇOCUĞUN İŞİNİ ELİNDEN ALIP YAPMA

İş yaparken çocuğa mümkün olduğu kadar karışmamalı, elinden alıp yapmaya kalkışmamalıyız.

Ancak takıldığı yerde, en az müdahaleyle yardımcı olup geri çekilmeli ve onun işi yapışını takip edip, içinden çıkamadığı yerde tarif etmeliyiz.

AİLE İÇİ KONTROL

Kontrol itimada mani değildir. Elbette aile reisi sorumluluğu altındaki insanları kontrol ve takip edecektir. Zira kendisine evin idareciliği görevi verilmiştir. Ailesinden sorumludur.(nisa:19)

Evinin çobanıdır ve elinin altındakilerden sorumludur. (buharî,müslim)

“geçimini sağlamakla yükümlü olduğu kimseleri ihmal etmek, kişiye günah olarak yeter.”

 

Sözlerinin ardından Kadir KESİCİ hocanın Aile Eğitimi programının Çorum bölümünü tamamlaması nedeni ile katılımcılarla hatıra fotoğrafı çektirilerek veda edilmesi sonunda program sona erdi. Ayrıca Gül-Der tarafından 3 ayda bir yayımlanan GÜLDESTE dergisinin 2. Sayısı katılımcılarla buluşturuldu.

Kaynak : HİTİT TV
1000
icon

Henüz yorum yapılmadı,
İlk Yorum yapan siz olun...

hava durumu HAVA DURUMU
anket ANKET

Çorum'un En Güvenilir Siyasetcisi Kim?

e-gazete E-GAZETE
arşiv HABER ARŞİVİ
linkler LİNKLER
  • http://www.hitittv.net Çorum'un Ulusal ve Yerel
  • İnteraktif haber sitesi
  • Sondakika Çorum Haberleri
duyurular DUYURULAR
Bu haber ilginizi çekebilir! Kapat

sol reklam
Önce çevre
Erdoğan reklam