Haftalık seminerlere devam eden Hitit Akademi Derneği, bu hafta ‘Türk Siyasal Hayatında Milli Görüş Hareketi’ başlıklı seminer düzenledi.
Haftalık seminerlere devam eden Hitit Akademi Derneği, bu hafta ‘Türk Siyasal Hayatında Milli Görüş Hareketi’ başlıklı seminer düzenledi. Geçtiğimiz Salı akşamı gerçekleştirilen programın açış konuşmasında Dernek Başkanı Prof. Dr. Mehmet Evkuran, Türk siyasetine renk veren her türlü akım ve düşüncenin akademik ve anlamaya dayalı bir gözle ele alınması gerektiğini, Çorum bağlamında bu entelektüel görevi yerine getirmeye çalıştıklarını dile getirdi.
Milli Görüş hareketinin, Türkiye'de siyasal, toplumsal ve ekonomik açılardan önemli bir olgu olduğunu belirten Evkuran, bu akımın tarihsel ve öğretisel olmak üzere iki açıdan incelenmesi gerektiğini de sözlerine ekledi.
Yapılan açıklamaya göre, Hitit Üniversitesi'nde Din Sosyolojisi alanında doktora eğitimine devam eden Halil İbrahim Aşgın’ın sunduğu seminer, Hitit Akademi Dernek binasında yoğun bir katılımla gerçekleştirildi. Soru-cevap ve katkılarla birlikte yaklaşık iki saat süren sunumuna Aşgın, Milli Görüş’ün merhum lideri Prof. Dr. Necmettin Erbakan'ın 27 Şubat 2011'de vefat ettiğini, önümüzdeki haftanın Erbakan'ın ölümünün yıldönümü olduğunu hatırlattı ve rahmet diledi.
‘Milli Görüş, ülkede ve dünyada yankı bulan hareketlerdendir’
Aşgın, sunumunda şunlara yer verdi; “Milli Görüş Hareketi ülkemizde ve dünyada yankı bulmuş çok önemli hareketlerden bir tanesidir. Dünyanın gözü İslam coğrafyasındaki sancılı dönüşüm süreçlerine çevrilmişken, benzer bir değişim ülkemizde sessiz bir şekilde devam etmektedir. İslam coğrafyasında birçok yerde fırtınalı keskince verilen mücadelelerle tasfiye olan totaliter yönetimlerin yerine gelenler genelde Müslüman kardeşler tarzında siyasal İslamcı denilebilecek oluşumlardır. Türkiye'deki bu sessiz değişimin mimarlarının Milli Görüş kökenli olması bu hareketin önemini bir kat daha artırmıştır.
Sağcılık ve solculuk dışında yeni ve orjinal bir adlandırılması olan Milli Görüş kavramını Erbakan siyasete adım attığı ilk dönemlerde kullanmıştır. Erbakan'daki ‘millilik’, ulus devlet mantığına dayalı millet kavramından farklıdır: Kuran'da da kullanılan, inanç ve değerlere vurgu yapan bir kavramdır. Bu yönüyle milliyetçi ve muhafazakârlara hoş gelen bu kavram, laik kesimi rahatsız etmemiştir. Türkiye'de İslami referanslarla kurulan partiler, MNP'den SP'ye kadar ideolojilerini Milli Görüş olarak ifade etmişler ve küçük farklılıklarla da olsa bu ideolojik çizgiyi sürdürmüşlerdir. Siyasi partilerin laiklik karşıtı faaliyetleri üzerinde Demokles'in kılıcı gibi duran anayasal ve kanuni yasaklar, bu partilerin İslami kavram ve sembolleri açıkça kullanmalarının önünde en büyük engel olmuştur. Bununla birlikte Milli Görüş ile kastedilenin İslami görüş olduğunda ve ‘milli ve manevi değerleri yüceltme’, ‘vaatlerinin İslami değerleri yüceltme’ anlamında kullanıldığında bir şüphe yoktur.
1951 yılında kurulup ancak 6 ay yaşayabilen Cevat Rıfat Atılhan'ın İslami Demokratik Parti'sini saymazsanız, açık İslami referanslara sahip ilk siyasi parti 1970'te Prof. Dr. Necmettin Erbakan'ın liderliğinde kurulan Milli Nizam Partisi (MNP)'dir. MNP'nin fikir babasının İskender Paşa Cemaati şeyhi Mehmet Zahit Kotku'nun olduğu bilinmekle birlikte parti başta Nur Cemaatinin önemli isimleri olmak üzere farklı İslami cemaat ve gruplarında desteğiyle kurulmuştur.
MNP'nin kurucularından 1'i çiftçi, 1'i doktor, 1'i ilahiyatçı, 1'i emekli memur, 4'ü tüccar, 5'i avukat ve 5'i mühendistir. Partinin 18 kurucusunun profiline bakıldığı zaman açıkça görülmektedir ki, MNP yıllardır sağ partiler tarafından oy deposu olarak kullanılmış dindar kesimin, eğitimli seçkinleri aracılığıyla siyasi arenada ilk bağımsız yer alışıdır.
MNP'nin kuruluş beyannamesinde yer alan "Milletimizin fıtratındaki yüksek ahlak ve fazilet… kuvveden fiile çıkacak, Milli Nizam Partisinin muntazam kanallarından dörtbir yana dağılarak bütün yurt sathında, her tarafa; refah, saadet ve selamet götürmeye başlıyacaktır" (Çakır, 2012: 230) şeklindeki tek bir cümlede Milli Görüş Hareketinin MNP'nin kapatılmasından sonra kurulacak olan tüm partilerinin eksiksiz olarak adının geçmesi çok ilginç bir ayrıntıdır. MNP'yi Anayasa Mahkemesi 20 Mayıs 1971'de kapatmıştır. Tıpkı bundan sonra kapatılacak olan Milli Görüş Partilerinde olduğu gibi, MNP'nin kapatılmasında da ileri sürülen temel gerekçe laiklik karşıtı faaliyetlerde bulunmaktadır.
Ardından Milli Görüş'ün ikinci partisi Milli Selamet Partisi (MSP) kurulmuştur. MSP, 1978 yılına kadar değişik zamanlarda önce Bülent Ecevit'in CHP'siyle koalisyon ve ardından da birinci ve ikinci Milliyetçi Cephe hükümetlerinde yer almıştır. Bu sırada 1976 yılındaki Kongre'de Korkut Özal'ın girişimleri ve ardından gelişen bazı olaylar neticesinde Nur Cemaati temsilcilerinin Partiden ayrılarak deklere ettikleri bildiri bugün de canlılığını korumaktadır. Bizzat Erbakan'a ithafen kaleme alınan 7 maddelik bildiri kısaca şöyledir: Her halimizle hadimi olduğumuz haklı davamızda kabil-i telif olmayan hususları üzülerek müşahede etmiş bulunuyoruz. Şöyle ki: 1) En mühim meselelerde dahi usulüne uygun istişare etmediniz. 2) Halisane ikazlarımıza aldırmadınız. 3) Davamıza samimiyetle bağlı kardeşlerimiz arasında meşrep farkı gözeterek cemaat taassubu ile iftiraklara (ayrılıklara) sebebiyet verdiniz. 4) Her işinizde sizi metheden bir kısım insanların etrafınızda toplanmasına ve şaibeli menfaatperestlerin mühim mevkilere gelmesine müsaade buyurdunuz. Emaneti ehline vermediniz. 5) Muhtelif beyanlarınızla efkârı ammede davamızın hafife alınmasına vesile oldunuz. 6) Fikriyatımızın hâkimiyetine medar olacak ilmi çalışmalar yerine, politikanın süfli usullerine tevessül ettiniz. 7)Nihayet 'maslahat icabıdır' diyerek mümin yalan söylemez düsturunu da ihlal ettiniz.
12 Eylül 1980 darbesine hükümet krizleri ve azınlık hükümetleriyle gelinmiştir. MSP, 1981'de diğer partilerle birlikte Milli Güvenlik Konseyi (MGK) tarafından kapatılmış ve lider kadrosu 10 yıl siyasi yasaklı hale gelmiştir. MSP'nin kadrolarının önemli kısmı, MSP'de bakanlık da yapmış olan Korkut Özal'ın kardeşi ve MSP'nin İzmir adayı da olmuş olan Turgut Özal'ın Anavatan Partisi'ne (ANAP) geçmişlerdir.
Milli Görüş Hareketi'nin üçüncü partisi 1983'te kurulan Refah Partisi (RP)'dir. MGK'nın vetosu nedeniyle 1983 seçimlerine katılamayan RP en ciddi çıkışını 1994 yerel seçimlerde yapmıştır. RP ülke genelinde oylarını yüzde 19,1 e çıkararak İstanbul ve Ankara büyükşehir belediyeleri de dâhil olmak üzere 29 il merkezinde belediye başkanlıklarını kazanmıştır. 1995 Milletvekilliği seçimlerinde yüzde 21,3 oy oranı ile 550 milletvekilliğinden 158'ini çıkaran RP Türkiye Cumhuriyetinin en güçlü partisi haline gelmiştir. Statükonun savunucularının tüm engelleme çalışmalarına rağmen Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk defa 28 Haziran 1996'da siyasal felsefesi ve kişisel kimliği İslam'a dayalı bir lider toplam oyların yüzde 21,3'ünü olarak başbakan olmuştur Erbakan başbakanlığındaki koalisyon hükümeti ordunun ve birçok sözde sivil toplum kuruluşunun baskısı altında ancak 11 ay dayanabilmiştir.
Birçoklarının post-modern darbe olarak gördüğü 28 Şubat süreci hükümetin sona ermesinde etkin rol oynamıştır. Ardından da Milli görüşün 3. Partisi olan RP de tıpkı selefleri gibi laiklik karşıtı faaliyetleri gerekçe gösterilerek 16 Ocak 1998'de Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılmış ve başta Erbakan olmak üzere partinin önemli isimlerine siyasi yasaklar konulmuştur.
Kapatılan her partisinden sonra yenisiyle yoluna devam eden bu harekette RP'yi Fazilet Partisi (FP) izlemiştir. Fazilet Partisi'nin 14 Mayıs 2000 tarihli kongresinde bu gelenekte şu ana kadar yaşanmamış bir şey olmuştur. 2 başkan adayıyla gerçekleştirilen bu kongrede yenilikçilerin adayı Abdullah Gül ile gelenekçilerin adayı Recai Kutan yarışmış ve 521'e karşı 633 oyla Recai Kutan FP'nin genel başkanı olmuştur. 22 Haziran 2001'de Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılan FP'den sonra partide bir kırılma yaşanmıştır. Gelenekçi kanat 20 Temmuz 2001'de kurulan Saadet Partisine geçerken, yenilikçiler yollarına 14 Ağustos 2001'de kurulan Ak Partiyle devam etmişlerdir.
2011 yılına kadar yazılan eserlerde daha çok muhafazakâr demokrat kimliğiyle Yeni Sağ bir çizgi olarak gösterilen Ak Parti'de ustalık dönemi olarak ifade edilen 3. Dönemine baktığımızda milli görüş'ün önce ahlak ve maneviyat ve ağır sanayi hamlesi söylemlerine daha da sahip çıktığı görülmektedir. Saadet Partisinde Genel Başkanlık da yapmış olan eski HAS Parti Genel Başkanı olan Prof. Dr. Numan Kurtulmuş'un da bu süreçte AK Parti'ye katılması bu hususu doğrular mahiyette bir gelişmedir.
Bugün itibariyle Milli Görüş Hareketi Saadet Partisi ve AK Parti olarak siyasi arenada hayatiyetini sürdürmektedir. Bu iki parti Milli Görüş'ün farklı versiyonları olarak görülebilir. Saadet Partisi Milli Görüş’ün geleneksel yapısına bağlı kalarak siyasal cemaat şeklinde Milli Görüş çizgisini sürdürmektedir. AK Parti ise siyasal İslamcılığın tecdidilik anlayışına uygun olarak, bu hareketin geçmişinden de dersler çıkartarak yeni-milli görüş hareketi olarak siyasal parti formatında yoluna devam etmektedir.
Milli Görüş partilerinin açmazları
AK Parti, siyasal antropolojiyi kullanarak Milli Görüş çizgisinin kendisinden önce kurulan partilerinin açmazlarını iyi incelemiş ve bu açmazlarına yanıt arayışına girmiştir. Yapılan akademik çalışmalarda Milli Görüş partilerinin açmazları olarak şu hususların altı çizilmiştir;
Birinci açmaz: Katı ideolojik bir parti görünümünden kitle partisi olmaya geçememişlerdir. Bu nedenle de geniş kitlelere ulaşma şansına sahip olamamıştır. Hatta bu katı ideolojik tutum nedeniyle ‘İslam'da parti var mıdır?’ tartışmalarına zemin hazırlamışlardır. Cemalettin Kaplan gibi MSP'den milletvekili adayı bile olmuş bazı radikaller bu tartışmalarla birlikte hareketten kopmuşlardır. Bu açmaza yanıt olarak AK Parti siyasi ideolojisini dünyanın da yakından bildiği muhafazakâr demokrasi kavramıyla ifade etmiştir. Bu katı ideolojik tutumdan vazgeçiş daha ilk seçimde %34 civarında bir oy oranıyla 365 milletvekilliyle neticelenmiş ve bundan sonraki tüm genel seçimlerden de oy oranını artırarak çıkmasını bilmiştir.
İkinci açmaz: Zorunlu yasal durumlar dışında Milli Görüş partilerinin üst yönetimlerinin pek değişmemesi parti içerisinde oligarşik bir yapı doğurmuştur. Profesyonel siyasetçi konumundaki yönetici tavan giderek tabana yabancılaşmıştır. Bu açmaza AK Parti'nin çözümü parti üst yöneticileri ve milletvekillerini tüzük gereği üç dönemle sınırlandırılması olmuştur.
Üçüncü açmaz: MNP ve MSP İslami cemaatlerin önemli bir kesiminin konsensüsü ile kurulmuşken, RP üst yönetimi kendisini İslami hareketin merkezine yerleştirmiştir. Zaman içerisinde otoritelerinin giderek zayıfladığını gören cemaat liderleri bu duruma itiraz etmeye başlamışlardır. Böylece İslami cemaatlerin konsensüsü üzerine kurulu yapı zamanla yara almıştır. Bu açmaza AK Parti'nin yanıtı tüm cemaatlerle maksimum konsensus anlayışla ilişkilerin sürdürülmeye çalışılmasıyla verilmiştir. Genel anlamda cemaatlerin AK Parti'ye olan destekleri devam etmektedir.
‘Erbakan, ülkenin son 40 yılına damgasını vuran insanlardan biridir’
Bu ve benzeri açmazlar ve AK Parti'nin bu açmazlara verdiği yanıtlar tartışılabilir. Bunlarla birlikte AK Parti dünyada meydana gelen yeni konjonktürel gelişmeleri de iyi okumuştur. 11 Eylül 2011 saldırılarının arifesinde kurulan bir parti olarak İslamcı ideolojiden çok kendisini dünyada da karşılığı olan Muhafazakâr Demokrasi kimliğiyle tanımlayarak, uluslar arası güçlerin husumetinden emin olmaya çalışmıştır. Bu kimliği öncelemesindeki başka bir nedende kendisinden önce kapatılan birçok Milli Görüş partilerinin laiklik karşıtı eylemlerde bulunmak gerekçesiyle kapatılmış olmasıdır. Milli Görüş’ün geleneksel söylemiyle parti kurarak daha baştan daha önceki partilerinin başına gelenlerin yeni partinin başına da gelmesini istememeleri parti kurucularını değiştik demeye zorlayan başka bir nedendir. Bu ve benzeri tartışmalar neticesinde diyebiliriz ki, AK Parti 2011 yılına kadar daha çok yeni sağ çizgide bir parti olarak tanımlanabilirken 2011 sonrasında Yeni Milli Görüş hareketi olarak ifade edilebilir.
AK Parti ve Tayyip Erdoğan'ın başarısı, Erbakan'ın başarısızlığı asla değildir. Çünkü Erbakan bu hareketin kurucu lideridir. Sağ ve sol dışında üçüncü bir yol olarak Milli Görüş çizgisine siyaset yelpazesinde yer açan adamdır.
Ülkenin son 40 yılına damgasını vuran insanlardan bir tanesidir. Demirel'den sonra onun siyasetini devam ettirecek bir tane bile lider çıkmamışken, Erbakan onlarcasını yetiştirmiştir ve talebeleri sadece Türkiye'de dediği İslam coğrafyasında ve dünyada değişim ve dönüşümlerin kilit noktalarında görev almaktadırlar. Ayrıca Tayyip Erdoğan'ın önünde geçmişten ders alabileceği Milli Görüşün partileri tecrübesi varken, Erbakan bu hareketin kurucusu olarak bundan mahrumdu. Birçok şeyi deneme yanılma yöntemiyle bulmak durumundaydı. Bugün eleştirilen bazı söylem ve eylemlerine birde bu perspektiften bakıldığında bazen Erbakan'a haksızlık yapıldığı da unutulmamalıdır.
Sunumun ardından program tartışma bölümüyle devam etti. Dernek başkanı Prof. Dr. Mehmet Evkuran, katılımcılara ve konuşmacıya teşekkür etti ve günün anısına özel hazırlanan ajandayı Halil İbrahim Aşgın'a takdim etti.
Kaynak : Hakimiyet