Ülkü Ocakları Eğitim Kültür Vakfı Çorum İl Başkanı Mesut Çelik, 4 Nisan 1997’de vefat eden merhum devlet ve siyaset adamı Alparslan Türkeş’in vefatının 16. yıldönümü münasebetiyle yaptığı basın açıklamasında, “İçimizde O'nun kararlılığı, azmi ve cesaretinden filizlenmiş Başbuğ Türkeş şuuru var oldukça Ülkücü Hareket de var olacak ve ülkülerine ve hedeflerine doğru yürüyecektir.
Ülkü Ocakları Eğitim Kültür Vakfı Çorum İl Başkanı Mesut Çelik, 4 Nisan 1997’de vefat eden merhum devlet ve siyaset adamı Alparslan Türkeş’in vefatının 16. yıldönümü münasebetiyle yaptığı basın açıklamasında, “İçimizde O'nun kararlılığı, azmi ve cesaretinden filizlenmiş Başbuğ Türkeş şuuru var oldukça Ülkücü Hareket de var olacak ve ülkülerine ve hedeflerine doğru yürüyecektir. Ruhu şad, mekanı cennet olsun.” dedi.
“4 Nisan 1997 tarihi tüm Türk Milliyetçileri için Başbuğumuz Alparslan Türkeş’in vefatı sebebiyle özel bir tarihtir.” diyen Çelik, konuşmasında şunları kaydetti;
“Gençliğinin ilk yıllarından itibaren ömrünü vakfettiği Türk-İslam Ülküsü yolunda, ayakta ruhunu teslim eden Başbuğumuz bu yönüyle de davasının ve mücadelesinin örnek şahsiyeti olmayı ebedileştirmiştir.Tarihi bir şahsiyet ve dava adamı olan Türkeş Bey'in yaşadığı dönem ile sahip olduğu meziyetlerin buluşmasına dikkat etmek gerekmektedir. İngiliz emperyalizminin hâkim olduğu Kıbrıs'ta iken baba ocağı olan Anadolu'nun işgal altında olması ve ardından geleneği bin yıllara dayanan genç Türkiye'nin kurulması, Türkistan topraklarının Komünist Rusya'nın zulmüyle inlemesi Başbuğ Alparslan Türkeş'in hassasiyetlerini ve önceliklerini belirlemiştir. Bu hassasiyetler ile buluşan meziyetleri ise Türk Milletine yirminci yüzyılda bir "Başbuğ" armağan etmiştir. En başta basiret, inanç, azim, bilgi, cesaret, direnç ve kararlılık. Böylesi vasıflarını pratiğe döken şahsiyetler gerçek anlamda liderdirler. Bu şahsiyetler; kabiliyetlerini, ülkülerini gerçekleştirme yolunda, "ben varım" dedikleri anda yani teoriden pratiğe geçirmeye başladıklarında varlıklarını hissettirmiş olurlar. Millet ile diyalog kurmaları ve kadrolarını yetiştirmeleriyle birlikte ağırlıklarını, farklılıklarını ve vazgeçilmezlerini hissettirdiklerinde artık onlar gerçek birer liderdir.
Bunun en büyük ve en belirgin örneği Başbuğumuz'dur. Başbuğumuz ömrünün yarım asırdan fazlasını Türk milliyetçiliği hareketine, Türk milletinin yaşadığı sorunlara ve gelişmelere vakfetmiştir. Hakk'a yürüdüğü son ana kadar da Türk milletine hizmet etmeye devam etmiştir. Tabutluklar gördüğü, işkenceye maruz kaldığı 1944'lerden 1980'lere, cezaevi yıllarından 1997'nin 4 Nisan'ına kadar O hep ayaktaydı, aman dilemedi. Mazeret ortaya koymadı. Açık açık da uğruna baş koyduğu yolun zorluğundan, çilesinden bahsetti. İhanetler gördü, “isteyen gitsin, ortaokullardan yeniden başlarım” dedi. Komünizm dalkavuklarının yön tayin ettiği yıllarda o hep Türk dünyası bebek katili sözde barış havarilerine karşı “Ne mozaiği ulan, bölünmektense gerekirse kan dökeriz” dedi.
Başbuğ Türkeş, siyasi bir hareketin mimarı olmasının yanı sıra, hayat çizgisi içinde yüksek ahlâkın, sağlam karakterin, sarsılmaz inancın ve ufuk ötesini gören engin muhakemenin de temsilcisi oldu. Bugünlere kolay gelmeyen Türk milliyetçiliği hareketinin gerisinde baskı, zulüm ve tuzaklara karşı direniş, şahadetle şereflenmiş onurlu bir mazi ve onların da arkasında Türkeş Bey'in liderliği bulunmaktadır.
Onun büyük eseri ve emaneti olan Ülkücü Türk Gençliği olarak, Başbuğumuzun fikirlerini ve hatıralarını sonsuza kadar yaşatmaya, Türk Birliği ülküsüne ulaşmaya kararlıyız.”
Kaynak : Hakimiyet