Son zamanlarda akıllarda tedirgin edici bir soru.
Türkiye’de yeni bir kaosun kaldırım taşları mı döşeniyor?
15 Temmuz darbe girişiminin akamete uğratılması hiç beklemedikleri bir sonuçtu. Ne yapacaklarını, nasıl apar topar kaçacaklarını, içeride kalan tetikçilerini nasıl dışarı çıkaracaklarını şaşırdılar.
Hep bir umutla yaşamaya devam ettiler. Ta ki 16 Nisan referandumuna kadar. 15 Temmuz’da aldıkları mağlubiyetin acısıyla 16 Nisan referandumunu sabote etmek adına ne kadar akıl dışı stratejileri varsa uyguladılar.
FETÖ-PKK-DEAŞ işbirliğiyle 15 Temmuz’a yürüyen eş merkezin planları bertaraf edilince farklı stratejilere yöneldiler.
Bilinmeli ki Türkiye’de artık anti demokratik yöntemlerle iktidar değişikliği gerçekleştirilemeyeceğini anlayanlar şimdi topyekûn bir psikolojik harp hazırlığının tamamını devreye sokmuş durumdalar.
Mağlubiyetten galibiyet çıkarma stratejisine yönelenlerin hamlelerine adım adım bir bakalım.
1- FETÖ İLE MÜCADELEYİ DAR ZEMİNE SIKIŞTIRMA GAYRETİ
Devletin bütün birimlerine “sabırla 46 yıldır sızmış”, çoğu zaman kapalı kapılar ardında devletin şekillenmesine ve ortaya çıktığı üzere mağlubiyetlerine yön vermiş bir örgüt var karşımızda.
46 yıldır, aynı bir örümcek ağı gibi kozasını örmüş, deşifre olunca da bütün illegal işbirliklerini sergilemekten bir an olsun çekinmemiş, PKK ve DEAŞ gibi örgütlerle bir araya gelmekten, planlı suikastlara imza atmaktan ve topluma kurşun yağdırmaktan haz duyan bir örgütle karşı karşıyayız.
Başlatılan psikolojik harbin sahiplerinin ilk hamlesi 15 Temmuz’dan sonra bu örgütün bir anda silinmesi gerektiğini bol bol dillendirmek ve “mücadelenin yavaş sürdürüldüğü algısını” yaymak.
FETÖ; her şeyden önce uluslararası odakların emzirdiği, büyüttüğü ve devletin içerisine sabırla yerleştirdiği, bütün istihbarat ve kamuflaj tekniklerine son derece hakim bir örgüt.
Böyle bir “terör örgütünün bir anda bertaraf edilebileceğini” düşünmek ve bu düşünce üzerinden siyasal iktidarı dar zemine sıkıştırmaya çalışarak, taraftarları nezdinde itibar suikastına uğratmak, “planlı bir psikolojik harbin” ilk ayağını oluşturmakta.
Devletin kanalarına sabırla sızmış bir örgütün bir yıl gibi bir sürede tamamen temizlenmesini beklemek mantığa sığamayacak kadar sığ bir düşünce. Bu yıllara yayılacak, nesillere aktarılacak bir mücadeledir.
2- FETÖCÜLER SERBEST BIRAKILIYOR BU İŞTE DEVLET ELİ VAR ALGISI YAYMAK
Son zamanlarda serbest bırakılan FETÖ’cü isimler üzerinden sürdürülen bir başka yıpratma politikası var. İddialarına göre; serbest bırakmalar siyasi iktidar ile danışıklı döğüşler gerçekleştiriliyor, siyasi iktidar taviz veriyor.
Özellikle damatların tahliyeleri ile bu iddialar ayyuka çıktı.
Halen stratejik kurumlarda varlığını sürdürenlerin bu algı oyununa çok dikkat etmeli. Zira 15 yıldır Türkiye’de siyasi bir mücadele yürüten ve 15 Temmuz’da namlunun hedefindeki mevcut iktidarın ne lideri, ne yöneticileri, ne de stratejistleri bu kadar basit hatalara düşebilecek kadar metal yorgunluk içerisinde değiller.
3- KHK'LARLA ÇOK FAZLA İNSAN MAĞDUR EDİLDİ İDDİASI
KHK ile görevden almalar hepimizin bildiği bir gerçek. Bu görevden almalar sırasında yapılan yanlışlıklar, yaşanan mağduriyetler yok mu? Tabi ki var.
15 Temmuz gibi bir süreçten sonra her atılan adımın net bir doğruyu ifade etmesini beklemek ütopik bir hayal olurdu.
Yaşanan mağduriyetler için oluşturulan komisyonları, giderilmeye çalışılan haksızlıkları ve yapılan geri iadeleri görmezden gelmekse büyük bir haksızlık.
Bu bir süreç. Kenelerinden kurtulmaya çalışan devlet topyekûn bir milletin geleceğini kurtarma çabası içerisindeyken, siyasal iktidarı bu noktadan sıkıştırmaya çalışmak, ancak FETÖ’yü emzirenlerin stratejisi olabilir.
HABER10 olarak bizzat takip ettiğimiz bir çok KHK mağdurunun göreve geri iadesini ve haklarının ödendiğini yakinen biliyoruz. Süreç sıkıntısız olmayacak, bu süreçte FETÖ ve onun stratejistlerine hizmet etmek yerine devletin açmış olduğu kanallardan süreci yürütmek çok daha sağlıklı sonuçlar doğuracaktır.
Unutulmamalıdır ki; bu kadar KHK mağdurunun olmasının sorumlusu yine FETÖ’nün Türkiye’yi bulandırma çabalarıdır.
4- GAZETECİLER MUHALİF OLDUKLARI İÇİN TUTUKLANIYOR YAYGARASI
Türkiye demokrasisi uluslararası arenada bu tezle vurulmaya çalışılıyor. Bu tezle Türkiye’yi imtihana tabi tutanlarsa yine bu tezin sahipleri. Halen kripto elemanlarıyla bulandırmaya çalıştıkları operasyonlar üzerinden Türkiye’ye karşı bir algı operasyonu yürütme çabası içerisindeler.
Kendi evlerinde yetiştirdikleri “sözde gazeteciler” eliyle Türkiye’ye giydirmeye kalktıkları “terör destekçisi” sıfatı bertaraf edilince, şimdi “özgür medya düşmanı Türkiye” imajı için seferber haldeler.
Başrolde de, malumunuz her fırsatta Türkiye’ye giydirmeyi görev bilen Can’ları var.
Eğer Türkiye’deki mevcut siyasal iktidar “muhalif”lere karşı bir süreç yürütüyor olsaydı, şu an adı, şanı, ikameti belli olup sosyal medya köşelerinden periyodik algı yürütme çabasında olan eski dizi figüranlarının sesi soluğu çoktan kesilmişti.
5- KONTROLLÜ DARBE SÖYLEMİ
15 Temmuz’un öncesinde FETÖ’nün tetikçileri sosyal medya hesapları üzerinden “darbe” imalarına ve siyasi iktidarın liderine karşı tehdit mesajları servis etmeye başlamışlardı.
15 Temmuz gecesiyse, 16 Temmuz’da iktidar sahipleri olacaklarından emin bir şekilde keyiflerine diyecek yoktu. Öncesinde “ah şimdi asker olmak vardı” diyen Osman Özsoy gibi rektör bozuntularını hatırlayın.
O gece, siyasi iktidarın dik duruşu ve bizzat halk tarafından akamete uğratılınca, ilk olarak FETÖ lideri Fetullah Gülen tarafından ortaya “tiyatro” söylemi atıldı. Kendinden bezmiş şekilde kameralar karşısına geçen Gülen, neredeyse dünyayı kendisine acındıracak bir ses tonu ve imajıyla Türkiye’de yaşananların siyasi iktidar tarafından kurgulanan bir “tiyatro” olduğunu iddia ediyordu.
Eğer başarılı olsalardı, kendilerini Türkiye’yi yeniden dizayn edecek olan kahramanlar olarak Dünya’ya aynı pişkinlikle servis ettireceklerdi.
15 Temmuz’dan aylar sonra FETÖ’nün bu söylemi muhalif siyasiler tarafından da benimsenmiş olacak ki, açık açık “tiyatro” diyemeseler de “kontrollü darbe” gibi bir kavramla vatandaşın aklına soru işaretleri yerleştirme çabasına giriştiler.
15 Temmuz sonrası, en mahrem kurumların bile hain kaynadığını gören muhalefetin “kontrollü darbe” söylemi, terör örgütlerinin toplum üzerinde psikolojik bir algı operasyonu olduğunu gösteriyor.
Amaç ne? Bu kadar sıkıntıyı göğüslemiş ve ülkeyi 46 yıllık FETÖ kumpasından çekip almış bir siyasi iktidarla iş birliği içerisinde olmak yerine, yaftalayarak, halkın gözünde küçük düşürmeyi hedeflemek ve yıkmak.
Tam da terör örgütleri ve onların ağababalarının istediği gibi...
6- PKK EYLEMLERİNDEKİ HAREKETLİLİK
PKK’nın son dönemde yeniden evlere saldırması, AK Parti ve HÜDA-PAR’ın siyasi isimlerini hedef alması, özellikle Doğu’da teröre sırtını dönen vatandaşlarımıza karşı bir sindirme politikasının ilk adımları.
İlerleyen günlerde daha farklı saldırılarına şahit olabiliriz.
PKK’nın darbenin hemen öncesi ve hemen sonrasında tarihinin en suskun dönemini yaşadığı biliniyor. Darbecilerle anlaştığına dair mebzul miktarda karine var.
FETÖ’nün kurşunlarının boşa gittiğini görenlerin PKK’yı devreye yeniden koyması manidar.
Hedefleri bölge halkı üzerinde psikolojik bir baskı kurarak, zoraki bir üstünlük ele geçirmek.
7- DEAŞ HAREKETE GEÇİRİLDİ
DEAŞ’ı da bazılarının pek şaşıracağı(!) şekilde planladıkları yeni kaos süreci için harekete geçirdiler. Geçtiğimiz günlerde, Enis Berberoğlu için yapılan yürüyüşe saldırı hazırlığında yakalanan DEAŞ üyeleri ve yine Hatay’da yakalanan 5 DEAŞ üyesi canlı bomba en son örnekler.
Hedefleri DEAŞ eliyle Türkiye’de canlı bomba saldırıları düzenleyerek, yukarıdaki saydığımız psikolojik algılarını güçlendirmek.
Yani, devlet aciz, görevlerini yerine getiremiyor, mücadelede zafiyet var, bakın terör örgütleri fink atıyor algısı oluşturmak.
Süreç planladıkları gibi gitmiyor. Her adımlarını takip eden ve operasyonlarla üzerlerine kabus gibi çöken, bütün hamlelerini boşa çıkaran bir devlet var.
Buna rağmen saldırılarını başarıyla sonuçlandırabilmek adına vazgeçmeyecekler.
8- ULUSLARARASI MEDYA KURULUŞLARIYLA İŞ BİRLİĞİ İÇİNDELER
Yıllarca ülkenin dışişlerine şebekelenen FETÖ militanlarının uluslararası arenada kurdukları ilişkiler bugün kendilerine Türkiye karşıtı “hizmet” olarak fayda sağlıyor.
Uluslararası basında her gün Türkiye aleyhtarı bir çok haberle karşılaşmanız mümkün. Ve bizim medyamızda ne yazık ki bu haberleri manşetine taşıyarak vermek istedikleri imaja hizmet ediyor.
Arzuları, uluslararası camiada Türkiye’ye olan güvenin azaldığı ve eleştirildiği algısını daha fazla yayarak toplumda bir bıkkınlık yaratmak, bu imajın artık başka şekillerde düzeltilmesi gerektiği algısı oluşturmak.
Uluslararası medyanın servis ettiği Türkiye eleştirilerine temkinli yaklaşmak ve toplumun algılarına negatif etki edecek argümanları kullanırken daha dikkatli olmak gerekiyor.
9- VATANDAŞA KARŞI İŞKENCE UYGULAYAN POLİS VE ASKER İDDİALARI
Bir çok fotoğraf servis ediyorlar. Polisin vatandaşı darp ettiği işkence görüntüleri sorgulanmadan, üzerinde düşünülmeden, doğrudan siyasal iktidarı suçlayıcı bir tavırla servis ediliyor.
FETÖ’nün sosyal medya tetikçileri nerede bir vahşet varsa orada alıyorlar soluğu.
Hatırlayalım, 15 Temmuz öncesi Doğu’da panzer arkasına PKK’lı takıp dolaştıran polisler kimlerin emir eri çıkmıştı? 6-7 Ekim olaylarında Yasin ve arkadaşları katledilirken sadece seyreden polisler kimlerden aldıkları emirle olaylara müdahale etmemişlerdi?
Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş’un da dile getirdiği minvalde, FETÖ bugün halen kritik noktalarda kriptolarıyla gizlenmiş bir şekilde kendini küllerinden doğurma çabası içerisinde.
Bugün mevcut siyasal iktidara karşı ihanet içerisinde olmayan hiç bir polis, asker, emniyet mensubu servis edilen görüntülerdeki vahşeti işlemeye yeltenemez.
Eğer ortada vatandaşa işkence gibi bir uygulama varsa, bu vahşeti sergileyenler hakkında gerekli işlemler başlatılarak, terör örgütleri ile olan bağları anında araştırmaya alınmaktadır.
FETÖ’nün stratejileri artık ezberlenmiş olunmasına rağmen, işkence algısı üzerinden halen toplumda siyasi bir infial yaratılmaya çalışılıyorsa, bunun amacı psikolojik bir çöküntü yaratmaktan başka bir şey olmasa gerek.
10- SURİYELİ GÖÇMENLERE KARŞI KIŞKIRTMALAR
Türkiye Suriyeli göçmenlere kapısını açtı açalı daha güçlü. Binlerce mazlumu evinde ağırlayan Türkiye’nin bileğini bükmeye kalkanlar mazlumların duasına çarpıp yerle yeksan oldular.
İnanan bir toplum için bu misafirperverliğin kıymeti hiç bir değer yargısıyla ölçülemeyecek kadar büyüktür.
Bunu görenler, toplumu öz değerlerinden koparmak ve bu kopuş sırasında da bir infial yaratmak için harekete geçtiler. Bir anda ülkenin her noktasında misafirlerimize karşı sinir uçlarının harekete geçmesi mantıkla açıklanacak bir durum değil.
Hayata geçirmeyi planladıkları kaos ile, Siyasal iktidarı, “Suriyelilere kapılarımızı açması” hataydı algısı üzerinden vurma ve toplum nezdinde tartışmaya açma peşindeler.
Bu tuzağa düşecek en ufak bir adım, yıllardır omuz omuza yaşadığımız misafirlerimizle aramızda onulması imkansız yaralar açacaktır.
Bu tam olarak hedefledikleri sonuç olur.
11- MİT TIRLARI DEŞİFRE OLMASIN (MTDO) YÜRÜYÜŞÜ
Toplumsal kaygılara karşı tepkisel bir yürüyüş; haktır. Fakat böyle bir etkinlikte kimlerle yürüdüğünüz ve hedefleriniz önem arz eder. Eğer “yıllardır herkese karşı adaletsizlik biçenlerle herkes için adalet arıyorum” derseniz bu etkinliğin meşruluğu sorgulanır.
Kılıçdaroğlu’nun başını çektiği şüpheli olan adalet yürüyüşü de tam olarak bu imajı vermektedir. Kortejdeki isimlere bakar mısınız? Devletin hazinesinden trilyonluk telefon görüşmesi yapan vekilden tutun da, terör örgütü PKK ile kol kola yürüyen sözde siyasiler mi dersiniz, FETÖ’ye terör örgütü diyemeyenler mi dersiniz, yıllarca başörtüsü zulmü ile halkın büyük bir kesimine yapmadığı zulmü bırakmayan eski rektör bozuntuları mı dersiniz...
Nedense yürümek CHP Lideri’nin aklına Enis Berberoğlu’nun tutuklanmasından sonra geldi. Bu yürüyüş bir şeylerin deşifre olmasını engelleme yürüyüşü olmasın?
Peki kimin kimlerle kol kola olduğu açıkça görünen bu yürüyüşün hedefi nedir?
Bu yürüyüş olsa olsa MİT Tırları Deşifre Olmasın (MTDO) Yürüyüşü’dür.
Böylesine heterojen bir kitleyle yürüyerek, her seçimde yıkılamayan demokratik tercihlere karşı kitlesel hareketler başlatarak, şu konjonktürde illegal örgütlere hareket alanı sağlamaktan, ve gerçekleri örtbas etmekten başka hiç bir sonuç alınamaz.
Hedef; deşifre olacakları engellemek, dikkatleri başka yöne çekmek, toplumun kavramsal algılarıyla oynayarak, meşruluğu tartışılan destekçilerle siyasal bir kaosun temel taşlarını döşemektir.
Henüz yorum yapılmadı,
İlk Yorum yapan siz olun...