Bir Hayali Olan Adam: Muhsin Yazıcıoğlu

Asayiş haber 25 Mart 2017 14:06
Videoyu Aç Bir Hayali Olan Adam: Muhsin Yazıcıoğlu
A
a

Yazıcıoğlu, 8 yıl önce bugün, bindiği helikopterin esrarengiz bir şekilde düşmesi sonucu hayatını kaybetti. Olayın sır perdesi tam olarak aralanamadı.

BBP Genelbaşkanı Muhsin Yazıcıoğlu, 25 Mart 2009'da Perşembe günü Kahramanmaraş'tan Yozgat-Yerköy'deki mitinge katılmak üzere helikopterine bindi.  Araçta Yazıcıoğlu ile birlikte 5 kişi daha vardı.  Helikopter, K.Maraş'ın Keş Dağı mevkiinde, esrarengiz bir şekilde düştü. Olayın hemen sonrasında İHA muhabiri İsmail Güneş, 112'yi aradı..

Güneş, Yazıcıoğlu'nun bacağının kırık olduğunu, helikopterde bulunanlardan sadece BBP Sivas il Başkanı Erhan Üstündağ'ın sesini duyduğunu, ne BBP Sivas İl Başkan Yardımcısı Murat Çetinkaya ne de pilot Kaya İstektepe'den ses geldiğini, Muhsin Yazıcıoğlu'nu ise göremediğini söyledi. 

Olaydan 48 saat sonra helikopterin enkazı ve Muhsin Yazıcıoğlu dâhil 6 kişinin naaşı, Sisne ve Kızılöz Köyleri arasındaki Keş Dağı, Kuru Dere Kanlıçukur mevkiinde bulundu. Enkaz,  arama çalışmalarının yapıldığı bölgede değil oradan yaklaşık 115 km uzağındaydı.

Keş Dağı karın, sisin içinde 48 saat vermedi, Muhsin Yazıcıoğlu’nu; bağrında sakladı. Daha sonra ortaya çıkan ses kayıtları, olayın üzerindeki sis perdesinin aralanmasını sağladı. Enkazdan bazı kritik elektronik parçaların birileri tarafından alındığı tespit edildi. Bugün, 15 Temmuz darbe girişiminde bulunmak suçlamasıyla tutuklu bulunan bazı isimlerin olay yeriyle ilişkisi, bunun bir suikast olduğu şüphesini güçlendirdi.

Yazıcıoğlunun yaşamını yitirdiği kazanın ayrıntıları kazadan 8 yıl sonra ortaya çıktı.Muhsin Yazıcıoğlu sevenleri ve dava arkadaşları tarafından unutulmadı. Yazıcıoğlunun kişiliğini ve siyasi duruşunu kendisinin ifadelerinden yola çıkarak derledik.

Muhsin Yazıcıoğlu kendisinikendisini "Ben Gurbetçi çocuğuyum. Babam yurt dışında uzun süre çalıştı. Eğitimde fırsat eşitsizliğini ben yaşadım ama yarıştık ve başardık. Kavgaları yaşadık. Geciken adaletin kurbanıyız. İşkenceler görmüşüz. Bunları yaşamış birisi olarak, fırsat eşitliğinin olduğu, hak ölçüsüne riayet edilen, devletin imkânlarının ve kaynaklarının hakça paylaşıldığı, adaletin gecikmeden dağıtıldığı, herkesin sınırsız, imtiyazsız şekilde ülke kaynaklarından yararlanabildiği, yine herkesin kamusal alanda kabiliyetiyle, ürettiği değerle var olabildiği, işkencenin olmadığı, kavgaların değil, sevginin paylaşıldığı bir Türkiye özlüyorum.

Çünkü ben, bu saydıklarımın hepsinin altında ezilen bir kesimin içinden geliyorum. Onun için de duyarsız kalamam. Birisi gelip bir sorun söylese, ben “Daha sonra görüşelim” deyip geçebilen birisi değilim. Bu devletin işidir, diyemem. En olumsuz problemine bile “Acaba, çare üretebilir miyim?” diye düşünmeden, hayır diyemem” sözleriyle anlatıyordu. 

Anadolu’nun çocukları meselleri, deyişleri, nefesleri… hasılı kelam sözün değerini ve önemini bilir. Yazıcıoğlu arkasında bir fikir, idealist Anadolu çocukları için ülkü bırakıp gitti. Ülkesinin sorunlarına kardeşlik ve demokrasi çerçevesinde çözüm önerileri sunmuştu.

Türkiye’nin prangalarından biri olan Güneydoğu ve terör sorunu için, “Meseleye “Kürt sorunu” olarak ad koyduğunuz zaman, Kürt’ler Türkiye’de sorun gibi anlaşılır. Benim açımdan Kürt’ler bir sorun değildir. Kürt’ler kardeştir, vatandaştır, bu vatan toprağında asırlardır beraber yaşadığımız, kız alıp verdiğimiz akrabalarımızdır. Niye sorun olsun? Sorunu etnik olarak ortaya koyduğunuz zaman, çözümünü de etnik olarak dayatırlar. Eğer Türkiye’deki sorunu demokratikleşme, hukukun üstünlüğüne dayanan adaletli bir düzen ihtiyacı, ekonomik ya da sosyal olarak tarif ederseniz, çözümler de bu yönde gelir” diyerek çareler arıyordu.

Avrupa’nın bugün Türkiye’ye karşı takındığı tutum ister istemez Yazıcıoğlu’nun bir röportajında ifade ettiği şu sözleri hatırlatıyor: “AB, ülkemizdeki Kürt’ü Türkmen’den, Alevi’yi Sünni’den koparacak, Türkiye’yi bir azınlıklar ülkesi haline getirecek bir süreci bize dayatmaktadır. Bu itibarla ben AB’ye karşıyım. AB’nin siyasi bir birliğe dönüşmesi, yani Türkiye’nin içinde bulunacağı bir siyasi birliktelik gerçekçi değildir. Gerçekçi olmadığı için, bizi sadece gerecek ve gerginleştirecektir.

Avrupa ve Türkiye arasındaki güveni daha çok zedeleyecektir. Hâlbuki AB ile ikili münasebetlerimizi geliştirmemiz, sosyal, kültürel ve siyasi ilişkilerimizi iki ülke arasındaki ilişkiler halinde sürdürmemizin daha yararlı olduğunu düşünüyorum. Bomboş ve karanlık bir tünel… Zaman kaybı, enerji kaybı, umut sömürüsü ve yalanlar dünyası…

Takriben 40 yıl önce Türkiye Nato’da yer almasının gereği olarak mevcut dünya dengeleri bakımından Avrupa Ekonomik Topluluğu’na girme isteği mantıklı bir tercihti. Fakat 1990′dan sonra durum değişmiş, Türkiye açsından yepyeni alternatifler doğmuştur. Atatürk yaşasaydı AB’nin dayatmalarına bir gün bile tahammül edemezdi. Fatih görseydi halimizi, İstanbul’u niçin fethettiğini döve döve anlatırdı bizim fanatik AB’ci aymaz siyasetçilerimize…

Ne muasır medeniyettir ne de tek umuttur AB bizim için… Tek dişi kalmış canavarlık huyundan vazgeçmediklerini yakın zamanda Bosna’da göstermiştir bütün dünyaya Avrupa Medeniyeti… Bizim Avrupa medeniyetinden alacağımız hiçbir şey yoktur. Mesele teknolojiyse şayet, kimse AB karşısında kompleksle kapılmasın. Endonezya, Malezya, Hindistan AB’de değil ve pekâlâ teknolojinin kalesi oldular.

Bunlar AB ülkeleri mi sanki. Hiç böyle saçma komplekslere gerek yoktur. Fakat AB, küresel bir gerçektir. Bizim AB ile ilişkilerimiz mütekabiliyet esasları dâhilinde karşılıklı çıkara dayalı olmalıdır. AB bize muhtaçtır biz AB’ye değil…”

Muhsin Yazıcıoğlu, bir siyasetçi olarak Türkiye’ye dair hayallerini soran gazetecilere “Türkiye’de fert başına düşen milli gelirin on beş bin dolarların üstüne çıktığı, Türk Cumhuriyetleri ile pasaportsuz seyahat edilebildiği, Hazar Havzası’nda ve Avrasya coğrafyasında büyük ekonomik iş birliklerinin oluşturulduğu, borç alan değil, borç veren bir Türkiye olduğumuzu görmek istiyorum” yanıtını veriyordu.

Kutlu Doğum Haftası münasebetiyle kendisiyle yapılan bir söyleşide Peygamber Efendimiz’in ismini duyduğunuzda ne düşünüyorsunuz sorusuna verdiği cevap Yazıcıoğlu’nun Anadolu irfanıyla yoğrulmuş kişiliğini yansıtıyor.

Yazıcıoğlu, “Peygamberimizin ismini duyunca Hüzünleniyorum… Görevini yerine getiremeyen bir kölenin hicabı. Onun arkasında bıraktığı mirasa, onun istediği gibi sahip çıkamadık. Onu anlatamadık, çünkü onu anlayamadık. Onun adını duyduğumda bu nedenlerle hüzünleniyorum” demişti.

Cumhurbaşkanlığı krizi için sarf ettiği sözler Yazıcıoğlu’nun milletin iradesine verdiği önemin en büyük kanıtıydı.

“Ben kişilerle değil sistemle uğraşıyorum. Aslında kişileri tartıştığımız için sorunu çözemiyoruz. TBMM seçecekse ne milletin ne de bizim görüşümüzün değeri kalmıyor. Hatırlarsanız 2000 yılında da cumhurbaşkanlığı seçimi yapıldı. Aday olmak isteyen milletvekilleri meclis bahçesinde tartaklandı. Meclis kendi milletvekilinin bile güvenliğini sağlayamadı. 5 liderin bardak gibi dizilip seçtiği bir cumhurbaşkanı ortaya çıktı. 5 liderin iki dudağı arasında bir millet iradesi olur mu? Bugünkü meclis liderlerin meclisi. Milletin meclisi yapabilmek için vatandaşımızın özgür iradesini milletvekili seçiminde kullanmasını sağlamamamız gerekiyor.

Siyasetin finans kaynaklarını şeffaflaştırmazsak, devletin siyasi partilere yapmış olduğu mali yardımları adaletsizce dağıtmaya devam edersek, Türkiye örtülü siyaset anlayışından kurtulamaz. Demokratik zemine de oturtulamaz. Kişileri değil, sistemi tartışmamız lazım. Demokrasi kurallar ve kurumlar rejimidir. Kurallarımız ve kurumlarımız demokratik değilse, sonuçları demokratik değildir.” 

Muhsin Yazıcıoğlu Kimdir?

Muhsin Yazıcıoğlu; 1954 yılında Sivas'ın Sarkışla ilçesi Elmalı Köyü'nde bir çiftçi ailesinin oğlu olarak doğdu. İlk ve orta öğrenimini Şarkışla'da yaptı. Yüksek öğrenimini yapmak üzere 1972'de Ankara'ya geldi. Üniversite tahsilini, Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi'nde tamamladı. 12 Eylül 1980'de yapılan askeri darbenin ardından, MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davası sanığı olarak cezaevine konuldu. 5,5 yılı hücrede olmak üzere 7,5 yıl Mamak Cezaevi'nde kalan Muhsin YAZICIOĞLU, 7,5 yıl cezaevinde kaldığı bu davadan herhangi bir ceza almadı.

1991 genel seçimlerinde üç partinin oluşturduğu ittifak bünyesinde, milletvekili adayı oldu. “O, inançlarınızı Meclis'e taşıyacak” sloganıyla, Sivas'tan milletvekili seçildi. 1992 yılı Temmuz ayında, “içinde bulunduğu partinin siyasi anlayışıyla uyuşamadığı için” bir grup arkadaşı ile birlikte MÇP'den ayrıldı. 29 Ocak 1993 tarihinde Büyük Birlik Partisi kuruldu ve bu partinin Genel Başkanlığına seçildi.

Kaynak : Haber10.com
1000
icon

Henüz yorum yapılmadı,
İlk Yorum yapan siz olun...

hava durumu HAVA DURUMU
anket ANKET

YENİLENEN SİTEMİZİ NASIL BULUYORSUNUZ?

e-gazete E-GAZETE
arşiv HABER ARŞİVİ
linkler LİNKLER
  • http://www.hitittv.net Çorum'un Ulusal ve Yerel
  • İnteraktif haber sitesi
  • Sondakika Çorum Haberleri
duyurular DUYURULAR
Bu haber ilginizi çekebilir! Kapat
sol reklam
Önce çevre
Erdoğan reklam