Türkiye günlerdir Ekmeleddin İhsanoğlu’nun Cumhurbaşkanı adaylığını tartışıyor. Muhalefetin çatı aday olarak onu seçmesi kimilerinin ezberini bozdu, kimilerinin kafasını karıştırdı, kimilerini ise hayal kırıklığına uğrattı. Gözler CHP içindeki solcu ve ulusalcı kanada çevrildi. En çok merak edilense Deniz Baykal’ın tepkisiydi...
İşte Baykal’ın röportajı:
Muhalefet çatı adayı nihayet açıkladı. Memnun musunuz?
Meseleye geniş bir perspektiften bakmak gerekiyor. 12 yıldır AKP iktidarda ve Türkiye bir krizler yumağıyla boğuşuyor. Böyle bir ortamda muhalefet öncelikle bu tablonun siyaseten tartışmasını yapmalı, ülkeyi bu yanlışlardan alıkoyacak, umut veren, siyasi vizyona sahip bir aday göstermeliydi.
Krizler yumağından kastınız nedir?
Öncelikle Güneydoğu Anadolu'daki tablo... Çeşitli açılımlar denendi ama geldiğimiz noktada karayolları onların denetiminde, bayraklar indiriliyor, anneler çocuklarının dağa kaçırılmasından şikâyet ediyor. Umutsuzluk karamsarlık, tepki ve şiddet bölgeye egemen olmaya başladı. Anaların göz yaşı dinmiş değil. Bir diğer sorun sınırlarımızın delik deşik olması. Bölgede abi rolü oynayacak, oyun kurucu ülke olma hevesiyle yola çıkıldı ama tam tersine zafiyetler oluştu. Türkiye sınırları içinde 1 milyon 200 bin göçmen var. Ortadoğu'ya terörist lojistiğinin kritik bir bölgesi haline geldik. Bunun altında gerçekçi olmayan heveskâr bir dış politika anlayışı yatıyor. Öte yandan Türkiye'de bir iç travma yaşandı. Ergenekon ve Balyoz davalarında insanlar en ağır cezalara çarptırıldı, şimdi Anayasa Mahkemesi kararıyla çıkıyorlar. "İktidarın kendi iç koalisyonu bozuldu" gibi değerlendirmeler yapmak mümkün ama aslında kamuoyu bu davaları taşıyamadı. Bu bir travmadır, trajedidir. Bir başka konu yolsuzluk krizi. Bir süre önce yatıp kalkıp bunu konuşuyorduk, şimdi unuttuk. Bunun altında demokratik anlayışla bağdaşması mümkün olmayan bir özgüven ve "bize hesap sorulamaz" anlayışı yatıyor. Bu arka planının önünde 12 yıl sonra Cumhurbaşkanı arıyoruz ve bu olaylar gerçekleşirken Başbakanlık yapmış olan Sayın Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanı adayı olarak karşımıza çıkacak...
Buna karşı muhalefet ne yaptı?
Aslında son 12 yılda yaşanan sorunların arkasında 90 yıllık bir tablo var. Cumhuriyetin temellinde üç temel norm yatıyor. Birincisi etnik dinsel mezhepsel ayrışmaları ve sınıf farklılıklarını dikkate almayan eşit yurttaşlık anlayışı. İkincisi siyaseti dinin etkisinin dışında tutma kararı ki bu bize demokrasi ve İslam'ı aynı anda yaşama şansı veriyor. Üçüncüsü tüm zaaflarına rağmen Türkiye'nin bir hukuk devleti olması. Bütün bunlar Türkiye modeli olarak adlandırabileceğimiz önemli bir modernleşme projesidir. Bu model sayesinde bütün kargaşalara rağmen istikrarlı, giderek gelişen, sosyal ve ekonomik bakımdan iddiaları olan saygın bir ülkeyiz.
‘Gül’e benzeyen birini getirmek çözüm değil’
Bu anlattıklarınızın Cumhurbaşkanlığı seçimiyle tam olarak ilgisi ne?
Yaşadığımız sorunların nedeni bu değerlere duyarsızlık. Yanlışlıklar daha ortaya çıkmadan siyasete müdahale edecek, kararlı, etkin bir Cumhurbaşkanı tercih etmeliyiz.
“Cumhurbaşkanı siyasete müdahale etmeli” diyorsunuz yani...
Evet, vatandaşlık anlayışımızı bozacak uygulamalara izin vermeyecek, mezhep anlayışına dayalı dış politikaya karşı çıkacak, içeride Türkiye Cumhuriyeti’ni tarif edecek, hukuk devleti konusunda tereddüt yaratmayacak, yolsuzluklar karşısında susmayacak...
Ama Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı’na karşı çıkanların en büyük eleştirisi siyasete müdahale etme olasılığı...
İhale yapacak bir Cumhurbaşkanı önermiyorum ki! Ama Cumhurbaşkanı söyleyeceği üç cümleyle Türkiye’deki nabzı yönlendirebilir ve şimdi buna ihtiyaç var.
Cumhurbaşkanı’nın siyasete müdahalesi güçler ayrılığı açısından tehlikeli değil mi?
Devletin temel değerleri zafiyete uğradığı zaman susmayacak bir Cumhurbaşkanı olmalı! Türkiye modelini tolere eden değil sahiplenen, eşit vatandaşlık konusunda kem küm etmeyen, “O kadarını dayatmayalım, olmasa da olur” demeyen, hukuk devletini kimin aleyhine olursa olsun işletecek, Türkiye’nin ana doğrultusunu belirleyecek, dünya sistemi içindeki konumunun bilincinde biri olmalı. “Pasif olsun, karışmasın, kavga etmesin, uslu uslu dursun” diyenlerin haklı olduğunu düşünmüyorum. Öyle bir Cumhurbaşkanımız var zaten. Ona benzeyen birini çözüm olarak kabul etmek mümkün değil... “Cumhuriyet döneminde hatalar yapıldı, kültür ikilemi yaratıldı” deyip bunun tersine doğru yönlendirmeyen, Türkiye’yi Ortadoğu dünyasına monte etme peşinde olmayan, İslam ülkeleriyle ilişkileri iyi tutan ama Türkiye’nin farklılığının bilincinde birine ihtiyaç var. Ne yazık ki böyle bakılmadı. Başbakan’ın kimlik özelliklerinde ayrıştırarak, “Kavgacı, vur-kırcı değil, daha eğitimli, yabancı dil biliyor” diyerek bir kişi seçilmesini doğru bulmuyorum.
https://www.hitittv.net/haberprint/baykal--ihsanoglu-nu-gul-e-benzetti-12233.html